29 Mayıs 2011 Pazar

Kadın İsterse



Fransız filmleri Kinder sürpriz yumurta gibidir; içinden ne çıkacağı hiç belli olmaz. Bazen eline yüzüne bulaşır, bazen de şaşırtıcı şekilde iyi çıkar. Hoş, Michel Gondry ve Luc Besson filmleri genelde iyi çıkıyor ama koca sektörde sadece iki ismin filmlerini beğenerek "Fransız filmlerini seviyorum" demek pek iddialı olur.
Her neyse, bu akşam Kadın İsterse (Potiche) filmini izledim ve sevindirici bir şekilde film çok iyi çıktı! Filmi seyretmeyi düşünenler, merak etmeyin, filmi anlatmayacağım. Ancak film pek çok açıdan o kadar eğlenceli ki, bahsetmeden edemeyeceğim.
Bir kere film 1977 Fransa'sında geçiyor. Kılık kıyafet, mekanlar, müzik çok güzel. Kadın- erkek ilişkisi çok iyi işlenmiş. "Ev süsü" olmaktan bıkmış bir kadın, kocasının işini devralıyor ve işleri "adam gibi" değil, "kadın gibi" yapıyor, sorunları "kadın gibi" çözüyor. Çok da güzel yapıyor. Ezilen, hor görülen, kötü davranılan bir eş olmaya yıllarca boyun eğen bir kadının kabuğunu kırmasını izliyoruz ama bunu öylesine zarif ve zorlamasız yapıyor ki cidden "Kadın İsterse" diyorsunuz seyrederken. Kadın isterse, içindeki potansiyeli çıkartıp kendini müthiş değiştirebilir, dönüştürebilir, geliştirebilir. Filmi henüz seyretmemiş olanların keyfini kaçırmamak için detay vermek istemem ancak filmdeki "kurban" olarak görünen kadının seks konusunda da ipleri eline aldığını görmek, filmi daha da keyif katıyor diyebilirim.
Film 1977'de geçmesine rağmen hiç demode değil. Biz, özellikle Türkiye'de, hala bu konuları konuşuyoruz. Kadının, kendi hayatının kontrolünü eline alması, ekonomik bağımsızlığını elde etmesi ve toplumda üretici olarak aktif rol alması ve dahi cinselliğini istediği gibi yaşaması, kendine olan özgüveni ve duruşuna sahip çıkışını seyretmek çok keyifliydi. Seyredin ancak yalnızca seyretmekle kalmayın, üretime, cinselliğe, kendi duruşunuza seyirci kalmayın; aynı zamanda aktif rol alın!

27 Mayıs 2011 Cuma

"Afgan Kızı" Olmak Ya da Olmamak...


Steve McCurry'nin meşhur fotoğrafı "Afgan Kızı" tuhaf duygular uyandırır bende hep. Gözündeki ateş insanı hipnotize ediyor adeta, hani gözünü alevlerden alamazsın ya, onun gibi... Sharbat Gula isimli bu kadının Steve McCurry tarafından çekilen bu ilk fotoğrafında Sharbat henüz 12 yaşında. Capcanlı, dipdiri, ateş gibi.
Yıllarca izini arayan McCurry, Sharbat'ı 2002'de bulup tekrar resmettiğinde kadın sadece 30 yaşında! Evet evet 30! 50 değil, 45 değil, yalnızca 30...
10'lu yaşlarında evlendirilen bu çocuk-kadın, 30 yaşında tekrar bulunup röportaj yapıldığında 4 doğum yapmıştı bile. Eğitimsizlik, bakımsızlık ve imkansızlıkla birleşip, üstüne çocuk yaşta evlilik ve çocukla perçinlenince (!), Afgan Mona Lisa'nın gençliğine tüy dikmiş!
Fazla söze gerek yok, fotoğraflar benim yerime yeterince konuşuyor; hatta avaz avaz bağırıyorlar. O nedenle sözü burada kesiyor ve sizi fotoğraflarla başbaşa bırakıyorum...

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Sevişmek Ayıp Değil, Haktır!

Okuduğum bir yorum/ alıntı sayesinde tanıştım Emma Goldman adlı şahsiyetle. Rusya'da doğup, Amerika'ya göçen bu enteresan şahsiyet, sıkı bir anarşist, feminist, gay hakları savunucusu, ateist...
Aşağıdaki yazı, Emma Goldman'dan bir alıntı, buyrun.
(Rusya'dan Amerika'ya göçerken ne oluyorsa bu kadınlara, Ayn Rand de böyle, Emma Goldman da, belki henüz keşfetmediklerim de... Buldukça yazacağım.)



KADIN ARKADAŞLAR!
Cinselliğimize ambargo koydurmaya son!
Sevilmeyen bir bedene dokunmak, bir insanlık suçudur.
Çifte standartlı ahlak, kadınlara rahibe gibi yaşamalarını buyururken, erkekleri azdırır.
Çoğu kadın, cinselliğini gizler, gösterene de "orospu" der bu iki yüzlü ahlakı dayatanlar.
Ve bu erkekleri azdıran, kadınları pasifleştiren, ahlaksızların ahlakına, göre, cinsellik, sikmeye (sikme burada, tek taraflı, penisin girmesine dayandırılan bir edimdir) bağlanır.
Bu yüzden, çoğu kadın ve erkek, ruhsal ve bedensel yönden zarar görüp, sakatlanmaktadır.
Cinselikle aşk bir bütündür.
Bütün bu yasakların ve önyargıların ardındaki gerçek, tarihsel olarak, kadınların cinsel gücünden korkmalarıdır.
Ve Kadınların sınırsız orgazm olma potansiyelinden elbette.
Orgazm olamayan kadın yoktur. Kadın bedenine dokunmasını bilmeyen hödük erkekler vardır!
Bir kadın da, sevişmek arzusunu bağıra bağıra dillendirmelidir.
AM güzeldir!
Orospular seksi ve akıllıdır, şereflidir. Namus, şeref bacak arasında değildir.
Şerefsizlik, kadın bedenine ambargo koyan, iki yüzlü ahlakçılıktır.
Gönülsüz sevişmek ve tacizdir. Sarkıntılıktır.
Orospuluk, pezevenlik, kadın bedenine ambargo koyan, iki yüzlü ahlakın bekçilerinin eylemidir.
Kadınlar, sevişmeyi ertelememeli, erkeklerden baklememelidir. Varsın "kötü" kadın desinler.
"Kötü kadın olmak, iki yüzlü ve hasta kadın olmaktan iyidir.
Seçilmeyi beklemeyin,
SEÇİN!

21 Mayıs 2011 Cumartesi

Savaşma Seviş!

Yazımı Zigot'un bu yazısını okuduktan sonra, yorum olarak yazmıştım. Ancak konunun tekrar tekrar tartışılmasına taraftar olduğum için, yorumumu bir de buradan yayınlamak istedim.



Kadın varoluşu olsun, erkek varoluşu olsun hatta basitçe varoluş olsun, her türlü farkındalık önce soru sormakla başlar; NEDEN. Neden doğdum, neden bulutlar var, neden yağmur yağıyor, neden varım...
Aslında bu çok uzun konuya mümkün olduğunca kısa cevap vermeye çalışacağım ancak bu yazıdan bir değil, birkaç konu çıkar aslını istersen.
Birşeyi FARKETMEK için önce soru işaretinin olması lazım. Düşüncenin oluşması ancak bu şekilde mümkün.
Kadın farkındalığı nedir? Ben kadınım demek yeterli mi? Birçok kadın, "ne yani, tabi kadınım, ne biçim soru ki bu şimdi" diyip geçiyor. "Memelerim var, vajinam var, kadınım işte, farkındayım..."
Öncelikle farkındalık öyle birşey değil. Kadınlığının farkında olmak, ona sahip çıkmak demek, kadın olarak kendinle barışık olmak, bedeninle barışık olmak, cinselliğinden utanmamak, erkeklere karşı 1-0 mağlup hissetmemek, kendini ezdirmezken bir yandan da erkeklerle savaş halinde olmamak ve daha buna benzer pek çok olguyu içerir.
Kadınlığına sahip çıkamayanların bir kısmı elbette ki coğrafi ve sosyoekonomik nedenlerden ötürü başaramıyorlar bunu ancak büyük çoğunluğun nedeni bu değil. Eğitimli, sosyoekonomik durumu iyi pek çok kadın da kadınlığının farkında değil. Kadınlığı süslenip erkeğe şımarıklık yapmak, "gösterip vermemek", erkeği kıskandırmak, "kadınlığını" kullanıp koca avlamak sanıyorlar. Kadınlığının farkında olmak, hele hele kadınlığına sahip çıkmak bu değil!
Değişim için hem kadına hem erkeğe ihtiyaç var. Yin- Yang gibi, kadının erkeği, erkeğin de kadını tamamlamasına ihtiyaç var. Gerçek kadın, erkeği, gerçek erkeği düşman olarak görmez. Gerçekten erkek olan erkek de gerçek kadına, kadının hak ettiği sevgi ve saygıyı gösterir. Elbette ki burada bahsi geçen GERÇEK KADIN ve GERÇEK ERKEK, varoluşunun farkında, cinselliğinin farkında, kendiyle barışık KADIN ve ERKEKtir; kadıncıklar ve polat alemdarcıklar değil!
Değişimin mümkün olması ilk olarak kadınların değişimiyle mümkün çünkü;
Doğa dişidir, değişim kadın ile mümkündür. Kadın, varoluşu gereği, aylık periodu gereği, sürekli değişime uğrar, evrilir. Değişime ayak diremek yerine değişime ayak uyduran, kendini ve değişimini kabul eden, kendini doğal akışa bırakan kadın, değiştikçe, geliştikçe, onunla birlikte olan erkek de değişir ve gelişir.
Tüm bunların altında daha pekçok alt başlık var. Yorumumun başında dediğim gibi, bu yazıdan pek çok yazı çıkartılabilir. Ancak asıl anafikir bence; değişim için kadın ve erkeğin çatışmasına değil, birlikteliğine ihtiyaç var!

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Erotik Rüyalar

Son zamanlarda rüyalarım çok detaylı, belirgin, şuh! Birinde eski erkek arkadaşım zenci bir erkekle sikişiyordu! Üstelik arkasını dönmemişti, misyoner pozisyondaydılar. Bir başka rüyada yine aynı eski erkek arkadaşımla sevişirken kapı çalınıyor, Rus bir fahişe beliriyordu kapıda; meğer bizimki davet etmiş!
Freud acaba nasıl yorumlardı bunu, ya da Jung? İnternette çok birşey bulamadım... Ama benim yorumlamam gerekirse, belli ki kafam bu ara çok karışık derim!

4 Mayıs 2011 Çarşamba

BDSM, Sekste Bencillik ve Ben

Sekste bencillik!
BDSM ile ilgili okuduğum bir yazı fikir aşamasında olan bu yazıyı yazmamı hızlandırdı.
Şimdiye dek hiç bir bdsm deneyimim olmadığı için ahkam kesmek istemem, öncelikle bunu baştan peşinen belirteyim.

Bdsm'nin, fantaziler gibi, kişiden kişiye değiştiği muhakkak. Bazısı bağlanmak, bazısı bağlamak, bazısı soğuk duş... farklı farklı talepler var. Kendi adıma, domine edilmekten pek hoşlanmam. Erkeği domine etmeyi de çok istemem, pasifize olması bende "yeterince erkek değil" algısı yaratıyor. "Doğrusu da budur" demiyorum, yanlış anlaşılmasın, "erkeğin teslim olması, erkek olmadığını gösterir" gibi bir iddiam yok ancak, seks sırasında iki tarafın da teslim olmasını tercih etmem. Bilakis, iki taraf da "bencil" olsun, istediğini yaşasın isterim. Bana göre teslimiyet, "orada bir köy var uzakta, gitmesek de görmesek de, o bizim köyümüzdür" tadında yaşanmalı, saygı da öyle. Onun bana teslim olduğunu bilmeliyim, ben de ona teslim olmalıyım ve bunu zaten bildiğimiz için birbirimize göstermemiz bile gerekmemeli, otomatikman bilinmeli, üstüne konuşmak dahi gerekmemeli...
Dominant olduğumu düşündüğüm ve bundan hoşnut olduğum yegane durum partnerime oral seks yaptığım anlardır, oral seksle ilgili yazımda bahsetmiştim... Oral seks yapan, yapılanı domine eder bence, genel kanı bunun tersi olsa da...
Başta dediğim gibi, bdsm'de tecrübeli değilim ancak fikir bazında böyle olduğunu düşünüyorum... Sekste (ve hayatta) bencillikle ilgili görüşlerimi Bencilliğin Erdemi adlı yazımda belirtmiştim, tekrar ediyorum, iddia ediyorum, "bencillik" kelimesini iyi tanımlamalı, altını iyi doldurmalı, hemen çamur atmadan önce "bencillik"in egoizmden farkını anlamalıyız. Karşındakini mutlu etmek adına kendinden vazgeçmek çok büyük bir yanılgıdan başka birşey değildir. BEN olmadan BİZ olmaktan bahsedilemez. Kendi isteklerine sahip çıkmak insanın en doğal hakkı olmasının ötesinde, kendine karşı en büyük sorumluluğudur. Sekste bencilliğe gelecek olursak, her kişinin sekste "olur" ve "olmaz"ları, arzuları, kuralları, kuralsızlıkları... farklıdır. Bdsm'den de hoşlanıyor olabilirsiniz, anal seksten de, yalnızca misyoner ilişki kurmaktan da... İsteğiniz her ne ise, bu konuda "bencil" olun, bunu bedeninize borçlusunuz.



Bettie Page