Blogun ilk yazılarında bahsettim; birçok dilden, dinden, burçtan, sünnetli sünnetsiz adamla oldum, hepsini zamanla yazacağım dedim. Dedim demesine de, bunları yazmamın bir anlamı olsun istedim. "Seks anısı" olmanın ötesinde bir anlamı olsun. Belli bir konuyu tartışmak veya bir duygumu paylaşmak veya... Ama her durumda, yazılarımın bir anlamı olsun.
Son zamanlarda hayatımı sorgular oldum. Çok sıkıntılı birkaç gün geçirdim, doğum sancısı gibi. Kendimi kapattım, asosyalleştim, keyifsizleştim.
Dönem dönem yaparım böyle. Bir düşünce gelir önce, sonra bir sıkıntı. Bilirim ki bunun sonunda yeni bir"ben"i keşfedecek, yeni bir kat deri atacağım. Anka kuşu gibi küllerimden doğacağım. Öldürmeyenin güçlendirdiğini bildiğimden sabırla bekler, kendimi bırakırım. Sıkıntımı görmezden gelmek yerine, dibine kadar gider, çıktığımda en dipten geri çıkarım.
Birkaç gündür bir anlam arıyordum, beni hayata rutinle değil, tutkuyla bağlayacak bir anlam. Sihirli kelimeyi bulmak gerekiyordu kilidi açmak için. Çocukluğuma kadar gittim, evre evre baktım kendime. Çocuk halim, ergen halim, genç kız halim, kadınlığımı ilk keşfettiğim yıllar ve bugün... O zaman da bu kadar rutin miydi yoksa yılların yorgunluğu mu çökmüştü üstüme?
İlişkilerim açısından düşündüğümde aslında başlarda daha rutindim, ilişkiye bir başladım mı yıllarca sürdürüyordum.
Sonra trak! Bir yerlerde bir kırılma yaşandı.Ne olduysa o ilişki böceği kadın bir anda çift dikiş gitmeye başladı. Kaybettiğim yılları mı dolduruyordum, beceriksiz adamları mı buluyordum, tatminsiz olduğumdan mı aldatıyordum, aldatmanın adrenalinine mi bağımlı olmuştum?.. Tam bilmiyorum. Aldatmadan rahat etmiyordum... Biriyle yatıp, biriyle kalkıyordum. Gecelik ilişkilerim de vardı, düzenli "metres"lerim de...
Sonra trak! O kadın gitti, "yoruldum, artık nadasa çekileceğim" diyen bir kadın geldi. Aylarca kimseye bakmadım. Yalnızlığın keyfini çıkarttım. Kendimi dinledim, kendimle kaldım. Aşka inanmadım, aşkı aramadım.
Sonra trak! Aşık oldum. Hayatımın (meğerse) ilk ilişkisini yaşadım. Ve gerçek seksi tanıdım. Çok sevdim, hiç aldatmadım. İlişkimi baş tacım yaptım, hiç yıpratmadım. Yıpranacağını anladığım an hemen ayrıldım. Hiç pişman olmadım. Ne o gitme dedi, ne ben kalırım dedim. Beni ben olduğum için sevdi, onu o olduğu için sevdim.
Sonra trak! Bugün... Geriye bakıyorum, hiç birinden pişman değilim. Ancak, hiç biri de ben değilim... Yada hepsi benim. Şu anki ben değilse de, bir dönemin "ben"i. Zamandaki kırılmalarımdan, "trak deme" noktalarımdan oluşuyorum. Acaba bir gün birinde karar kılacak mıyım, yoksa sürekli değişime mi uğrayacağım... Bunu ben de bilmiyorum. Belki de aslolan yalnız ve sadece değişimdir...
Yaşam kırılmalar üstüne kuruludur. Yıpratıcıdır acımasızdır, etten et kopartır. Önceleri aldırmazsın, devam edersin. Dökülen her et parçasının yerini yenisinin aldığını düşünürsün, alıyordur da aslında.Ama bir gün gelir, yaraların derinliğinden mi yoksa yaşlanmanın sonucu, metabolizmanın yenilemez olmasından mı kendisini, giden, kopan etin yerine gelmediğini görürsün. Önce şaşkınlık yaşarsın sonra sorgulamaya başlarsın. İşte insanların yaşama bakış açılarındaki ilk farklılaşma da burada başlar. Benzer yollardan ben de geçtim. Aldattım hiç aldatılmadan ya da aldatıldığım halde bunu öğrenemeden yaşadım. sevdiğimi sanırken aslında hiç sevmediğimi anladım, bunca zaman sonra aşık olduğumda. Buymuş demek ki dedim. Dibe vurup terk edildiğimde ise aslında ne berbat aldatılmanın tensel değil duygusal aldatılma olduğunu öğrendim. O kuyudan çıkmaya uğraşırken çok debelendim. Sonra, yaşamımı o kuyu korkusunun belirlediğini öğrendim; yeniden sevebildiğimde korkularımı yenip. Sevdiğim kadın dışında kimse ile yatamaz hale geldim ama bu sefer de kuyu korkusundan sevmeye korkar olduğumu fark ettim. Geçmişin peşimi bırakmadığını da. Muhtemelen, daha öğreneceğim çok şey var kendime dair, hayata dair. Eski sevgililerimden birisinin tabiri ile daha çok, kedinin yarasını yalayarak tedavi etmesi gibi yaralarımı tedavi etmeye uğraşacağım. Bu aralar bende de var sarsıntı, zigot'a yazacağım yorumda bile ne demişim ne düşünüp.Şimdi neresini düzeltsem diye düşünüyorum. Aklım ellerime hükmedemez olmuşsa, işler karışmış demektir benim için.:))
YanıtlaSilZigot'a selamlarımı iletirsen, aslında demem şudur ki o yorumda, erkek beyni(aklı) o kadar egemen bir durumdadır ki, kadınlar bile farkında olmadan kendi akılları ile değil erkek aklı ve beyni ile verilen kodları kullanmaktadırlar. Umarım bu sefer meramımı anlatabilmişimdir.:)
Kutsal Fahişe,
YanıtlaSiliçsel sorgulayış ve yorumlayışından (yine ;) çok keyif aldım..
bence ayrı ayrı hepsinden birer parçasın ve aynı zamanda hiç birisin, çünkü yenilerine her an gebesin.
Yine bir gün gelecek ''trak'' deyip kutsallaşacaksın.Yine bir gün gelecek ''trak'' deyip fahişe olacaksın...
YanıtlaSilbu ic hesaplasmalarin yeri burasi degil. herkes neden bunu yapiyor
YanıtlaSilAvram Usta,
YanıtlaSilNe kadar karışık olduğun, yazdığın yorumdan da belli oluyor :) Ama evet meramını anlattın... Hepimizin öğreneceği çok şey var, her zaman da olacak. Kişinin kendine olan yolculuğu bitmiyor, aslolan varış noktası değil, yolun kendisi.
Lalehan,
Bazen her biriyim diye düşünüyorum, bazen de "bu kadın kimmiş" diye. İnsan eskileri unutuyor bazen.
bytheway,
ikisini de oldum ve olacağım. ancak ikisini ayrı ayrı değil, aynı anda olacağım.
athırsızı,
blog denen şey, her kişinin kendi özeli, kendi dünyası, kendi sanatı, kendi üretimi. kimseye "şunu yaz, bunu de" diyemezsin ki... bu, herşeyden önce reel olmaz. herkes kendi reelini yaşamaya, en samimi halini var etmeye çalışıyor bu ortamda. (yada herkes demeyelim, bir çokları diyelim)
Ne istediğini bilmediğin sürece hiç bir değişim mutlu etmez, bir yere ulaştırmaz seni.
YanıtlaSilHer insanın hayata bakışı farklı. İç dünyasına huzur katış şekli, vicdan mahkemesi farklı, ve genelde işimize geldiği için kendimizi kandırır bahanelerimizi de yaratırız.
Baş tacı dediği ilişkide..bana göre baş tacına gitme denir, baş tacı kalmak ister. Yıpranmak, yıpratmak..tüm bir hayat, tüm bir yaşam yıpranıyor, ölüm var ya ölüm, ilişki yıpranacak diye korkmam ben..tamir edip yaşatmak marifet bana göre.
İlk denen şey, öylesine, ölesiye birşey ölene kadar var edilmeli bence. Ölüm var ya ölümm..
Eeee normal bu gelgitler, hepimize oluyor. Denizlere gel git yaptıran aylar yıldızlar ve dahii bir cümle güçler elbetteki bizim içimizdeki sulara da gelgitler yaptırıyor.
YanıtlaSil