28 Mart 2011 Pazartesi

Oyumu Seks Partisi'ne Veriyorum!

Malum, seçimler yaklaşıyor. Bunu Tayyip Bey'le Kemal Bey'in kah çocuksu atışmalarından, kah bel altı vuruşlarından görmek mümkün. Seçim günü yaklaştıkça agresivite artıyor.

Ülkemde ılımlı İslam, türban, yolsuzluk, Ergenekon gırla giderken, eğitim, sağlık ve dahi evlere imam hizmeti sunulurken, elbette ki cinsellikten bahsedilmiyor. Politika ile seksin ne ilgisi var, öyle değil mi? Biz politika ve seks kelimelerini aynı cümle içinde görürsek aklımıza ya Berlusconi gelir, ya Clinton- Monica Lewinsky skandalı.

Oysa cinsellik, eğitim gibi, sağlık gibi temel sorunlardan biri. Dahası temel ihtiyaçlardan da biri. Cinselliğin bir ihtiyaç olması bir yana, cinsel kimliklerimizle ilgili de konuşulmayan, tartışılmayan pek çok sorun var. Cinsel ayrımcılık diyince aklımıza Türkiye'de kadınların eşit olmaması geliyor, ki bu da zaten kanayan yaralarımızdan biri, ancak tek yaramız değil. Gay ve lezbiyenler YOK gibi davranılıyor. Kadının adı yok, Gay'in adı yok... Tek sorun cinsellik değil, cinsel kimlik de çok ciddi bir sorun Türkiye'de. Hor görülmemek, ayıplanmamak, taşlanmamak için... Saygı görmek için... İş bulmak için... Errrrrrrrkek olmak zorundasınız, gay'lere geçit yok!

Dünyada ilk kayıtlı politik Seks Partisi The Sex Party.

Parti John Ince adlı avukat tarafından kurulmuş. Aktif olarak çalışıyor, imza topluyor, kampanyalar, canlı performanslar yapıyorlar.
Parti tüzüğündeki maddelerden bazıları
Eğitim sistemini değiştirmek, cinsel eğitim verilmesini sağlamak
Sekse olumlu bakan bir halk oluşturmak
Sekse yönelik olumsuz yasaların değiştirilmesi

Parti üyeleri, seks hakkında ne kadar pozitif ve rahat bir toplum oluşturulursa, o kadar mutlu bir topluluk olunacağını savunuyor.

Sırada Avustralya Seks Partisi var. 2010 seçimlerinde adından epey söz ettiren bu partinin sloganı "where you come first!" ("Sizin ilk geldiğiniz yer" şeklinde çevrilebilir). Kelime oyunu da çok manidar! Neyse efendim, bu partinin de tüzüğüne bakacak olursak:
Gay- lezbiyen evliliği
Cinsel tercihin günlük hayatta ifade özgürlüğü ve sansüre karşı hareket
Cinsel kimliğini ve cinselliğini ifade özgürlüğü
ve bunun gibi pekçok madde var.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın Work Choices (İş Seçenekleri) kampanyasını hedef alan Seks Partisi, Jerk Choices (Boşalma Seçenekleri) adında bir reklam kampanyası hazırlamış. Okuduğuma göre bu kampanya 2010 Ağustos'unda, Avustralya'da seçimler olduğu sırada youtube'da en çok seyredilen link! Partinin ilk seçimlerde sandalye elde edememesine karşın %2 oy alması bana kalırsa oldukça başarılı.

İlk yazılarımdan birinde dediğim bir şeyin, bu iki politik partinin çıkış noktasına çok paralel olduğunu görüyorum ve oyumu seks partisine veriyorum!


"Günlük aptal konulara saatlerce kafa patlatan ey insanoğlu, günde birkaç 
dakikanı seksi anlamaya ayırsan- seks zannedilen gel-gitler değil, gerçek 
seksten bahsediyorum- daha rahat, daha özgür olacaksın inan."



Daha fazla bilgi için:
http://en.wikipedia.org/wiki/Sex_Party_(British_Columbia)

23 Mart 2011 Çarşamba

Sanal Kimliklerimiz ve Biz

Sanal Kimlikler ve Kadınlar ve Sanal Kimlikler ve Erkekler yazısı yazıp da, bu yazıyı yazmamak olmaz. Ve işte üçlemenin sonuncusu geliyor;
Bir süredir "sanal kimlik" konusu kafamı kurcalıyor. Bu blogu açarken amacım, dışarıda  "ben" olarak, istediğim kadar rahat konuşamadığım konuları burada rahat ve özgürce konuşabilmekti. Öyle de oldu...
Ancak, sanal dünyanın da kendince sıkıntıları var. Bir kere, ne kadar isteseniz de % 100 anonim kalmak mümkün olmuyor. İlla ki birileri ile zaman içinde samimiyet kuruyorsunuz, ki bu çok doğal bir sonuç, insan olan her yerde kaçınılmaz olarak diyalog oluşuyor. Bu sefer, "e o zaman niye gizledim ki kendimi bu kadar" soruları baş göstermeye başlıyor... Dahası, bazen "çık kim olduğunu söyle, ben yazıyorum ulan bunları de" diyor bir yanım da... Hatta arkadaşlarıma "bakın bunları yazdım, ne güzel demişim değil mi?" demek... Bu, ilk yola çıkışımdaki anonim olma kararımla tamamen çelişiyor ama insan böyle birşey işte, çelişkili, ayran gönüllü, narsist ve daha birçok şey... Üstelik, bu anonim olma hali karakterimle de çelişiyor. Ben bunları açıkça konuşamayacak mıyım, güvenmiyor muyum ben kendime, bu kendini saklamak da neyin nesi diye kendimle kavga ediyorum bazı bazı...
Bu, durumun sadece bir boyutu. Daha "ben"le ilgili olan boyutu. Bir diğer boyut, daha genel bir boyut ise, sanallıktaki "dürüstlük- dürüstsüzlük". Bazılarımız dürüst olmak için anonim olmayı seçiyor burada, bazılarımız ise dışarıda yaşayamadığı hayallerini, fantazilerini burada var ediyor. Bazı erkekler kendini kadın olarak gösteriyor mesela. Bazı kadınlar kendini fettan, bazı erkekler kendini playboy... Kimsenin tercihine karışamam, öyle bir niyetim de yok. Maksadım gözlemlerimi paylaşmak. Geçenlerde Sanal Kimlikler ve Kadınlar yazıma gelen bir yorum var; şöyle demiş (athırsızı nick'li zat) "Zaten ne zaman blog okumaya başlasam kendimi Amerika'da falan zannediyorum. Herkes seks yapabiliyor, kimsenin bekaret kaygısı yok. Haydi oradan". Ben bu yorumu çok samimi buldum, zaman zaman ben de böyle hissediyorum. Burada bile, hem de gizli kimliklerle bile "ben" olamıyoruz. Çünkü beklentilerimiz var, beğenilme kaygımız var, buranın bir parçası olma kaygımız var, bir duruş kaygımız var, ismimizi ifşa etmesek de kullandığımız ismin bir duruşu olsun, o ismin beyinlerde bir cismi olsun, "kutsal fahişe" şöyle biridir densin, bir kişiliği olsun... Kısacası ismimizin altını birşeylerle doldurma kaygımız var.
Bir diğer boyut, tabi ki seks boyutu. Kadın ve erkeğin bulunduğu her ortamda doğal olarak seks unsuru ortaya çıkıyor. Bir kadının seks hakkında yazıyor olması, seksi tartışmak istemesi "yollu" olduğuna işaret ediyor bazı zihinlerde. Ne yaparsan yap, bu böyle. Hele ki, cevap hakkının doğabildiği böyle bir ortamda bu daha da kolay. Yorum alma talebiniz olduğu sürece yada e-mail adresinizi gizlemediğiniz sürece bu tür dialoglara gebesiniz. Bunu bertaraf etmenin tek yolu blogu yoruma kapatmak, e-mailinizi de gizlemek. Böylelikle kimseyle dialoga girmez, kitap yazar gibi dır dır dır diye birşeyler yazar, sonra da bilgisayarı kapatır gidersiniz. Yorum ve dialoglara açık olduğunuz sürece, özgürlüğünüz şu veya bu şekilde daralıyor. İnsan unsuru bunu gerektiriyor. Gereklilikler... Şuna cevap yazayım ayıp olmasın, ötekine cevap vereyim beni yollu sanmasın...
Diyeceğim odur ki, burada bile yeterince özgür olmuyoruz, olamıyoruz. Sosyalleşirken asosyalleşiyor, "kimlik"lerimizin altını doldurmaya çalışırken kimliksizleşiyoruz.

21 Mart 2011 Pazartesi

Cinsel Eğitim Kim, Biz Kim

Cinsel eğitimin Batı'da bizden çok daha ileride olmasına şaşırmazdım ama Asya ve Afrika ülkelerinde bile bu kadar gelişmiş olması beni epey düşündürdü. Afrika'da çıkış nedeni AIDS; tamam haydi ona da fazla şaşırmayalım (gerçi cinsel eğitime geçmek için ille de AIDS vakalarının çoğalması mı lazım ama neyse). Peki ya Çin? Tayland? Haydi Japonya gelişmiş ülke, peki ya Hindistan?
Biraz istatistiklerden bahsedelim o halde:
Afrika'da hükümetleri WHO (Dünya Sağlık Örgütü) ve Sivil Örgütler ile ortaklaşa yaptıkları program çerçevesinde cinsel eğitim (ve spesifik olarak AIDS'ten korunma yöntemleri eğitim) veriyor. Mısır'da okullarda cinsel eğitim 12-14 yaş arası çocuklara verilmekte.
Asya'ya bakacak olursak, Endonezya, Moğolistan ve Güney Kore'de okullarda cinsel eğitim veriliyor. Hindistan'da 9-16 yaş arası çocuklara cinsel eğitim veriyorlar. Japonya'da 10-11 yaştaki çocuklar cinsel eğitim programı kapsamında boşalma ve adet dönemi hakkında bilgilendiriliyorlar.
Avrupa'yla aramızdaki uçurumu herhalde tahmin edersiniz. Ben yine de birkaç örnek vereyim:
Finlandiya'da önce biyoloji dersinde cinsel organların öğrenilmesi ile başlayan eğitim, ileriki yaşlarda cinsel sağlık ile devam ederken, 15 yaşına gelen çocuklara tanıtıcı "cinsel paket" veriliyor. Pakette cinselliği anlatan bir broşürün yanısıra, bir adet prezervatif (evet hani bizim Selçuk Üniversitesi'nde dağıtılıp da olay olanlardan) ve çizgi roman bir seks hikayesi var.
Fransa ve Polonya'da cinsel eğitim 1973'ten beri müfredatta. Almanya'da 1970'ten beri, İsveç'te ise 1956'dan beri müfredatta cinsel eğitim!
Amerika'da istatistikler eyaletten eyalete değişmekle birlikte, 7-12 yaş arası tüm gençler cinsel eğitim alıyor.
Cinsel Eğitim ve Araştırma Derneği'nce (CETAD) yapılan ankete göre, Türk insanının yüzde 75'i okullarda cinsel eğitim verilmesini istiyor. İtiraf edeyim, bu istatistik bana pek gerçekçi gelmiyor, ben % 50'ye de razıydım ama o kadar bile iyi olduğunu sanmazdım bu rakamların ancak bulduğum haber böyle söylüyor. Mutlu bir şaşkınlık içindeyim!? Ben daha ziyade Okullarda Cinsel Eğitim Cinayettir! türü haberler bulmayı bekliyordum ki sağolsun Doç Dr Ali Murat Yel beni desteklercesine, hemen Google'ıma damladı. Cinsel eğitim 2011'de hala verilmezken, bir "yüksek" eğitim kurumu olan üniversitelerde AIDS'ten korunmaya dikkat çekmek için prezervatif dağıtınca olay oluyor. Hem zaten biz Türk'üz, bize birşey olmaz mantığıyla pek çoğumuz korunmuyoruz.
Değil partnerimizi tanımak, daha kendi bedenlerimizi tanımıyoruz. Hayat Bilgisi dersinde niye hayata dair en temel güdümüz olan seks öğretilmez ki?
Daha fazla bilgi almak isteyenler için link burada
(Fotoğrafların Türkçe'sini bulamadım, bu bile yeterince manidar!)

19 Mart 2011 Cumartesi

Ben Hiç Ateşböceği Gördüm

Bugün doğumgünün... Bu yazıyı yazmak benim için çok zor. Ayrılsak da oralarda bir yerlerde olduğunu bilmek rahatlatıcıydı... "orda bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür, gitmesek de görmesek de, o köy bizim köyümüzdür" şarkısı gibi. Senin o köyde olman sevindiriciydi.
Çok sevmiştim seni... Hatta, ilk seni sevmiştim galiba... Öncekiler sevgi miydi, bilmiyorum. Ben senin "insan"lığını sevmiştim, erkekliğini, ağabeyliğini, babalığını... Özgürlüğünü sevmiştim, bir de samimiyetini... Ayrılırken "kal gitme" demeyişini, seni sen, beni de ben olarak sevmeni... Seni sen, beni de ben olarak sevmemi sevmiştim.
Sevişmelerimizi sevmiştim en çok da. Sanki ilk senle sevişmişim, ne tuhaf. Loş ışıkta, koklaşarak, dokunarak, tadarak, görerek sevişmemizi...
Keşke o köyden gitmeseydin sevgilim, yada keşke öldüğünü hiç bilmeseydim...

17 Mart 2011 Perşembe

Sanal Kimlikler ve Kadınlar

Sanal Kimlikler ve Erkekler yazımda belirtmiştim, sanal kimliklere bürünüp kendini maskeleyen sadece erkekler değil. Elbette ki kadınlar da öyle. Ve işte bu seferki yazımı kadınlara hitaben yazıyor, bu kez sorularımı kadınlara yönlendiriyorum.

İnternetteki yansımanızın ne kadarı "gerçek ben", ne kadarı kurgu? Burada olduğunuz kadar özgür müsünüz dışarıda da? Erkeklere "oral sekse bayılırım... en çok klitoral orgazm olurum... ben hiç orgazm olamadım... anal seks istemiyorum, beni zorlama" diyebiliyor musunuz buradaki kadar rahatça? Peki ya şu "verme-vermeme" meselesi? Hani burada kaplan kesiliyoruz ya, "kadın olarak ben kasmak istemiyorum, erkeğimle canım çekerse ilk gece yatmak istiyorum, gösterip vermeyen kadın değilim" filan diyoruz ya... Bunun ne kadarını uygulayabiliyorsunuz gerçekte?
Internet, korkularımızdan arınabildiğimiz, deşarj olduğumuz bir platform mu? Aslında maskesiz olduğumuz yer burası mı yoksa?
Samimi olmanız dileğiyle...

Not:Bu  yazıdan, "sadece kadınlar sanal kimlik oluşturuyor" diyormuşum gibi anlaşılmasın, kadın erkek hepimiz sanal kimliklerimizle buradayız. Ancak, bu yazının konusu geniş anlamıyla sanal kimliklerimiz değil, daha dar anlamıyla "sanal kimliklerinin arkasındaki kadınlar". Daha kapsamlı bir "sanal kimlik" yazısını başka bir gün yazacağım...

14 Mart 2011 Pazartesi

Türkiye'de Seks Shop Gezmek "Cesaret" İster

İnternet ile hayatımıza yeni alışkanlıklar girdi, birtakım şeylere ulaşmak artık çok kolay. Hatırlarım ben küçükken eczaneden ped almaya utanan kadın sayısı çoktu (korkarım hala az değil!). Geçenlerde bir dizide kadın predictor almaya utanıyordu. Prezervatifi de satın almaya utananımız hala çoğunlukta... Örnekler çoğaltılabilir. Bunları fırsata dönüştüren pek çok internet sitesi var artık günümüzde. prezervatifal.com var mesela. Onlarca, belki yüzlerce seks shop var. Hepsinin altındaki temel fikir, "utanmadan alışveriş" yapmak. Elbette ki evinden çıkmadan alışveriş yapmak gibi, diğer internet sitelerinin avantajları da var ancak asıl hedef utanmadan bu tür ürünlere ulaşabilmeyi sağlamak.
Hiç seks shop'a gideniniz var mı bilmem ama benim çevremde hiç yok! Türkiye'de seks shop denen kavram o kadar "ucuz" ve "kötü" algılanıyor ki, kimsenin buralara kolay kolay gitmeye cesareti yok. Benim bugüne kadar rastgeldiklerim (hiçbirinin içine girmedim ama) son derece kalitesiz göründüğünden, "beni içeride sağ bırakmazlar" diye düşünür, korkarım, giremem... Yurtdışında seks shoplara gitmişliğim var, kimse kimseye bakmıyor, herkes bakkal alışverişi gibi rafları geziyor. Amsterdam'daki seks shopta gezerken bir ben etrafa bakıyordum, bakan var mı diye. Nasıl bir baskıysa bu, yurtdışında bile rahat değiliz, "aman biri görür" diye gözümüzü kaçırarak geziyoruz seks shopta hızlı hareketlerle. "Aman bir an önce bakalım da çıkalım" diye... Sırf seks shop mu? Adamların seks müzeleri var, seks fuarları var, erotik film festivalleri var... Var da var.
Peki bizde de bunlar acaba mümkün olacak mı bir gün? Kafalar değişmedikçe çok zor. Sergiler taşlanırken, başbakan heykel yıktırırken bizim Seks Müzesi'nden bahsetmemiz, Erotik Film Festivali'nden bahsetmemiz sadece hayal. Bu gidişle internetteki seks shoplar mantar gibi çoğalmaya devam eder ancak, çünkü Sen insanları ne kadar bastırırsan bastır, korkut, tabulaştır, seks hep vardı, hep de olacak. Sen ne kadar "ayıp"laştırmaya, yasaklamaya çalışırsan çalış, birileri o vibratörü alacak!

10 Mart 2011 Perşembe

Sanal Dünyada Gerçek Seks Artık Mümkün

Sonunda bu da oldu! Artık internette "şu anda üzerinde ne var?"dan çok daha gerçek seks mümkün. Ne yalan söyleyeyim, Play Station'dan bekliyordum ben bu atağı ama birileri daha önce uyandı konuya görünen o ki...
Yıllar önce Copy Cat adlı bir Hollywood filmi vardı, henüz internet bize çok yeniyken... Taciz kurbanı kadın, geçirdiği travmadan dolayı evden dışarı çıkmıyor, tüm hayatını evde geçiriyor, alışveriş vb. her türlü ihtiyacını internetten karşılıyordu. Artık bizlere de pek yabancı olmayan bu konsept işi iyice ilerletmiş, bizlere seksi de "ulaşılabilir" kılıyor. Habere göre, bilgisayarınıza takacağınız bir alet sayesinde, karşınızdakiyle online, PS3 oynar gibi seks yapabileceksiniz. Gerçeğinin yerini tutmayacağı kesin ama kimileri için tercih nedeni bile olabilir...

7 Mart 2011 Pazartesi

Kadın Günü? Niye ki?

Kadının Canı Yok adlı yazımda değinmiştim Kadınlar Günü konusuna da geleceğim diye. Hep yazılır çizilir söylenir ya, Anneler Günü sadece bir gün değil, yok efendim sevgilinizi yalnızca Sevgililer Günü'nde değil her gün şımartın vb. saçmalıklar... Kadınlar Günü de böyle birşey işte. Samimiyetsiz, üçkağıtçı, düzenbaz... Kadınlar Günü yaklaştıkça birkaç haber yapılır, kadının önemi vurgulanır, birkaç film gösterimi, birkaç şarkı şiir... Geriye kalan 11 ay herşey unutulur, kadının adı yok, kadının canı yok. Sonra hop, yine Mart olur, yine Kadınlar Günü, yine şarkı şiir...
Tam bu yazıyı yazdığım esnada Başbakan'ımızın şu beyanatıyla karşılaştım. Eskiden zaten samimiyetsiz olan Kadınlar Günü'nün an itibariyle maskesi düştü. Başbakanımız, nezaketen bile Kadınlar Günü'nün önemini belirtme gereği duymuyor artık, varın siz düşünün artık insanların beyinlerine ne gibi mesajlar verildiğini canım ülkemde.
Aslında bahsedeceğim nokta farklıydı ama Başbakan'ımızın sözleri konuyu başka bir yöne çekti. Benim asıl diyeceğim şudur; madem kadın erkek eşitliğinden bahsediyoruz (bahsediyoruz değil mi, yoksa?) niye Kadın Günü var? Erkek Günü niye yok ki? Diğer 364 gün erkeklerin olduğu için mi?

Dünya Kadınlar Haftası Şenliklerle Kutlanıyor

Yine bir kadın cinayeti haberi. Bu hafta "Kadın Haftası" olduğu için bu tür haberlere bolca yer veriliyor, çok şanslıyız! Senenin diğer 11 ayından birinde olsaydık, bu olaylar yine olurdu da, bu haberler bu kadar sık yayınlanmazdı...
Sezen Aksu'nun Ünzile parçası, aşağıda haberi verilen Kurban Ünzile için yazılmış sanki...
haberin tamamı
Ünzile- Sezen Aksu

4 Mart 2011 Cuma

Black VERSUS White

Bu klibi izlemenizi tavsiye ederim. Müzikten ziyade görsel anlamı çok bana göre. Bugünlerde yaşadığımız kaotik dünya düzenine de epey mesaj gönderiyor ince ince... Çok sade ama bir o kadar dolu...


3 Mart 2011 Perşembe

Hiçbir Şey Olmamışçasına

Engellenmeyi sevmem. Onu yok sayar, yoluma devam ederim. Düşünce özgürlüğümü ve bir de hareket özgürlüğümü kimse kısıtlayamaz.
Biz kadınlar ezilmeye, yasaklanmaya, engellenmeye alışığız. Biz kadınlar, yasakları delmeye, engellerin önüne geçmeye, alternatif yollar bulmaya alışığız. Bu da geçer, biliyorum. Biliyorum da, bu in cin top hali, bu sessizlik, insanı üzüyor ister istemez. Sesim yankılanıyor adeta blogda...

2 Mart 2011 Çarşamba

Kadının Canı Yok

8 Mart Dünya Kadınlar Günü yaklaştıkça (ki bu "Gün" ile ilgili düşüncelerimi bilahare başka bir yazımda yazmayı düşünüyorum), kadınlara yönelik haberler artıyor. Gönül isterdi ki bu yazılar yalnızca Kadınlar Günü çevresinde ve çerçevesinde yazılmasın ama bizim Sevgililer Günü'ne de, Anneler Günü'ne de, Kadınlar Günü'ne de ve daha aklınıza gelen her türlü "Özel Gün"e yaklaşımımız budur sevgili okurlar.
Biz daha Fatmagül'ü bir "aşk hikayesi" olarak algılayaduralım, bize taciz ve tecavüzü normalleştirerek kakalamalarını sindireduralım, kadınlarla ilgili tüyler ürpertici cinayetler artmaya devam ediyor.
Birtakım istatistikleri araştırdım, aşağıya linklerini koydum. Detaylı okumak isteyenler buyursun.
Kadının Adı Yok demek cılız kalır maalesef... Kadının Canı Yok!


Haberden, çarpıcı olan bazı rakamları aşağıda alıntı olarak bulabilirsiniz:

Adalet Bakanlığı'nın istatistiklerine göre:


(Fotoğraftaki yazının Türkçesi: Kadınlara Yönelik Şiddet, Evrensel Bir Spordur)

2002’de 66 kadın öldürülürken, bu sayı 2009’un ilk 7 ayında 953'e çıktı.



Kadın cinayetleri sadece 7 yılda %1400 arttı.

2003’te 83, 2005’te 164, 2005’te 317, 2006’da 663, 2007’de 1011 ve 2008’de 806.

Verilere göre, 2002’den Temmuz 2009’a kadar; kadına yönelik şiddet ve cinayetler nedeniyle toplam 12 bin 678 dava açıldı. Bu davalarda 15 bin 564 kişi yargılanırken, bunlardan 5 bin 736’sı mahkum oldu. Bu davalarda bin 859 kişi için beraat, 794 kişi için de denetimli serbestlik kararı verildi. 
Açılan davalardaki dosyalardan 11 bin 216 dosya karara bağlanırken, 6 bin 74 dosyanın yargılamasına devam ediliyor. 
Karara bağlanan dosyalardan 5 bin 483’ünün Yargıtay aşaması da tamamlanırken, mahkemelerin karara bağladığı 4 bin 592 dosya Yargıtay’da onay bekliyor.

Uçan Süpürge Projeler Koordinatörü Ürün Güner'in verdiği bazı rakamlar da şöyle:
İlkokul çağındaki kız çocuklarının % 60'ı öğrenime devam edemiyor.

İş gücüne katılan kadınların oranı 2008 yılı itibarıyla % 21,9'.

Türkiye'de 81 ilin 2'sinde kadın belediye başkanı görev yapıyor; 49 ilin yerel yönetiminde ise karar mercisinde hiç kadın yer almıyor.

Türkiye'nin yurt dışında temsilinde 166 büyükelçiden sadece 15'i kadın.

Yargı sisteminde kadın çalışan oranı %27


Ocak 2009’da yayımlanan “Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet Raporu”na göre:

Evli kadınların % 15’i eşinin cinsel şiddetine maruz kaldığını belirtiyor. 
En düşük oran % 9 ile Marmara’da, en yüksek oran ise % 29 ile Kuzeydoğu Anadolu’da. 
Fiziksel şiddet yaşayan kadınların oranı % 42 ve en sık 40-59 yaş grubu şiddete maruz kalıyor. 
İlkokul düzeyinde eğitimi olan kadınlarda şiddete maruz kalma oranı yüzde 56 iken, lise mezunu-üniversite eğitimli olanlarda yüzde 32.