25 Kasım 2013 Pazartesi

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü, Bildin mi?

25 Kasım'ı kaç kişi biliyor? Açıkçası ben yeni öğrendim, o da sosyal medya sayesinde... Ne bir kampanya, ne bir bilgilendirme... Yıllardır tutturmuşlar bir 8 Mart, gidiyor. Oysa Kadınlar Günü, saçmalığın daniskası. Bir kere, niye Kadınlar Günü? Diğer 364 günü erkeklerin olduğu için mi? Hem sonra Kadın'ın ne günü? Neye dikkat çekilmeye çalışılıyor o gün? Kadınların değerli olduğuna mı? Teşekkürler, söylemeseydiniz bilmeyecektik. Güzel olduklarına? Akıllı? Hor görülmemesi gereken? Dövülmemesi, sövülmemesi gereken? Evet, hatırlatmak gerek cidden çünkü doğalının bu olduğunu bilmeyen bir çok "adam" var. Ve "bugün Kadınlar Günü, haydi o zaman" çorbasında bir tutam "kadınlar güzeldir", bir tutam "aman dövmeyin" olmazsa olmaz. Tam bir çorba cidden, tam bir kaos. Belediyeler "8 Mart geliyor aman hemen bir banner asın caddeye" telaşında, bir takım yalandan kadın filmleri filan... Sonra, haydi seneye görüşürüz. Mesaj ne, hedef ne, amaç ne?.. Belli değil.

Oysa bugünün mesajı çok net; Kadına Şiddete Son! 
Bugünü öğren. 
Bu tarihi hatırla. 
Bu mesajı yay!..

(Bugün 16.00'da TBMM'ye - kadın cinayetlerinin TCK'de nitelikli halden sayılması için hazırlanan ek madde önerisi meclise sunulacak)




29 Ağustos 2013 Perşembe

"Özde Faşizmin 14 Temel Özelliği"

Bianet'te okuduğum bir yazı "Bunların hangisi bizde yok ki? Faşizm dersen bizde, cinsel ayrımcılık, din üzerinden insanları bastırma..." dedirtti ve yazıyı burada paylaşmak istedim. Özde Faşizmin 14 Temel Özelliği adlı yazı şu anda Türkiye'nin nerede durduğunu, yüzünü nereye çevirdiğini ve kısa zamanda neye evrileceğini anlamak, örneklemek açısından önemli. Doğrusu, fazla açıklamaya gerek yok; okurken siz de göreceksiniz bu maddelerin her birinin ülkemizde tartışılan konular olduğunu. Ve yine göreceksiniz ki, özellikle bu blogu başlardan beri takip edenlerin farkedeceği üzere, tüm bu maddelerin her biri bir bütünün parçasıdır ve cinsel ayrımcılıktan dine, askeri vesayetten sanatın küçültülmesine kadar hiçbir şiddet münferit değildir. 




Siyaset bilimci Dr. Lawrence Britt 20. yüzyılın gördüğü en tipik faşist rejimleri (Hitler'in Almanya'sı, Mussolini'nin İtalya'sı, Franco'nun İspanya'sı, Suharto'nun Endonezya'sı, Pinochet'nin Şili'si) inceleyerek faşizmin 14 karakteristik özelliğini tespit etmiş. İşte bu 14 madde:

1. Güçlü ve sürekli milliyetçilik: Faşist rejimler, sürekli olarak vatansever şiarlar, sloganlar, semboller, marşlar ve diğer ıvır zıvırı kullanma eğilimindedir.
2. İnsan haklarının aşağılanması ve hor görülmesiDüşmandan korku ve güvenlik ihtiyacı nedeniyle, faşist rejim altındaki insanlar, 'ihtiyaç' gereği belirli durumlarda insan haklarının göz ardı edilebileceğine ikna edilirler. İnsanlar işkence, yargısız infaz, siyasal suikast, uzun süreli gözaltı gibi uygulamalara karşı başını başka tarafa çevirme, hatta bunları onaylama eğilimindedir.
3. Düşmanların/günah keçilerinin birleştirici bir neden olarak tanımlanması: Ülkenin güvenliğini ve bütünlüğünü tehdit eden düşmanın ortadan kaldırılması için insanlar histerik kalabalıklara katılıp sokaklara dökülür; Bu düşman tanımının içinde ırksal, etnik ya da dinsel azınlıklar, liberaller, komünistler, sosyalistler, teroristler, vs. vardır.
4. Ordunun ve militarizmin yüceltilmesi: Yaygın yerel sorunlar olduğunda bile, orduya hükümet bütçesinden aşırı miktarda pay verilir ve yerel gündemler göz ardı edilir. Askerler ve ordu hizmetleri alabildiğini yüceltilir.
5. Cinsel ayrımcılığın şahlanışı: Faşist ulusların hükümetleri, neredeyse tamamen erkek-egemen olma eğilimindedir. Faşist rejimlerde, geleneksel cinsiyet rolleri daha katı hale getirilmiştir. Kürtaj karşıtlığı ve homofobi had safhadadır.
6. Kitle iletişim araçlarının kontrol altına alınması: Kimi zaman medya hükümet tarafından doğrudan kontrol edilirken, diğer durumlarda dolaylı olarak diğer genelgeler, mevzuatlar, sempatik medya temsilcileri ya da yöneticileri tarafından kontrol edilir. Sansür, özellikle savaş dönemlerinde oldukça yaygındır.
7. Ulusal güvenlik takıntısı: "Korku" hükümet tarafından, kitleler üzerinde harekete geçirici bir araç olarak kullanılır.
8. Din ve yönetimin içiçe geçmesi: Faşist ulus hükümetleri, ulus içindeki en yaygın dini, kamuoyunu manipüle etmek için bir araç olarak kullanır. Dini retorik ve terminoloji, dinin ana doktrinlerinin hükümet politikalarına veya eylemlerine tamamen karşıt olduğu durumlarda dahi, hükümet liderleri tarafından yaygın olarak kullanılır.
9. Özel sermayenin gücünün korunması: Faşist uluslardaki sanayi ve iş aristokrasisi, sıklıkla hükümet liderlerini iktidara getirenlerdir. Bunu hükümetle iş dünyası arasında karşılıklı çıkara dayalı bir ilişki tesis ederek ve belli bir iktidar eliti yaratarak yapar.
10. Emek gücünün baskı altına alınması: Faşist hükümete karşı tek gerçek tehdit emeğin örgütlü gücü olduğundan, işçi sendikaları ya tamamen saf dışı edilir ya da şiddetle baskı altına alınır.
11. Aydınların ve sanatın küçümsenmesi: Faşist uluslar, yüksek öğrenim ve akademiye karşı açık bir düşmanlığı körükler ve teşvik eder. Profesörlerin ve diğer akademisyenlerin sansüre uğraması, hatta tutuklanması yaygındır. Sanatta ifade özgürlüğü açıkça saldırı altındadır ve hükümetler genellikle sanata bütçe ayırmayı reddeder.
12. Suç ve cezalandırma ile baskı altına alma: Faşist rejimlerde, polislere kanunları zorla uygulamaları için neredeyse sınırsız bir yetki verilir. İnsanlar genellikle, polisin suistimallerine göz yummaya ve hatta vatanseverlik adına sivil özgürlüklerden feragat etmeye razı olur. Faşist uluslarda, sınırsız güce sahip ulusal bir polis kuvveti vardır.
13. Adam kayırma ve yozlaşmada sınır tanımama: Faşist rejimler neredeyse her zaman, yönetim kadrolarına birbirini atayarak hükümetin güç ve otoritesini onları hesap vermekten korumak için kullanan bir grup ahbap ile müttefikleri tarafından yönetilir. Ulusal kaynakların ve hatta hazinenin tahsisi ya da bunların hükümet liderleri tarafından açık bir şekilde gaspı, faşist rejimlerde rastlanmayan bir olgu değildir.
14. Hileli seçimler: Faşist uluslardaki seçimler bazen tamamen göz boyama amaçlı yapılır. Diğer zamanlarda ise seçimler, çamur atma kampanyaları, hatta muhalefet adaylarının öldürülmesi, seçmen oylarının ve seçim bölgelerinin kontrolü için yasama kurumlarının alet edilmesi ve medya manipülasyonu gölgesinde yapılır. Faşist uluslar, tipik olarak kendi yargı sistemini seçimleri manipüle ya da kontrol etmek için kullanır.

26 Temmuz 2013 Cuma

Utanma! Hakkını Ara!


Taciz, tecavüz ve kadını aşağılamanın ayyuka çıktığı bu günlerde başına gelenleri anlatmaktan korkma, yalnız değilsin!
Utanma, suçlu değilsin!

(tamamını okumak için bu linki tıklayabilirsin)

Senin de paylaşmak istediğiniz bir şiddet hikayeniz varsa www.siddethikayeleri.com adresine yazabilirsin.


15 Haziran 2013 Cumartesi

IMAGINE- HAYAL ET

Gezi Parkı Direnişi'nden önce yazıyor olsaydım bu yazıyı, John Lennon'ın bu sözleri pek çoğumuza ütopik, romantik, melankolik gelirdi. Oysa şimdi son derece mantıklı, olası ve hatta Başbakan'ın dediği gibi, ideolojik geliyor! Fazla söze gerek yok; bu şarkı zaten hepsini anlatıyor...



Imagine there's no heaven
Cennet olmadığını hayal et

It's easy if you try

Denersen, kolay olduğunu göreceksin

No hell below us
Altımızda cehennem yok

Above us only sky
Üstümüzde yalnızca gökyüzü

Imagine all the people
İnsanların sadece bugün için yaşadıklarını

Living for today...
HAYAL ET

Imagine there's no countries
Ülkeler olmadığını hayal et
It isn't hard to do
Bunu yapmak zor değil
Nothing to kill or die for
Öldürmek veya ölmek için bir sebep yok 
And no religion too
Veya dinler... 
Imagine all the people
Bütün insanların bir arada
Living life in peace...
Barış içinde yaşadığını HAYAL ET
You may say I'm a dreamer
Bir hayalperest olduğumu söyleyebilirsin
But I'm not the only one
Ama yalnız değilim
And the world will be as one
Bir gün senin de bize katılacağını umarım
I hope someday you'll join us
Ve tüm dünyanın Bir olacağını

Imagine no possessions
Mülkün var olmadığını hayal et
I wonder if you can
Yapabilir misin merak ediyorum
No need for greed or hunger
Açgözlülüğe ve açlığa gerek yok
A brotherhood of man
İnsanların kardeşliğini hayal et
Imagine all the people
Tüm insanların bütün bir dünyayı paylaştığını

Sharing all the world...
HAYAL ET




6 Haziran 2013 Perşembe

Diren! Sadece Diren! Küfretme!..

Bu blogu yazmaya başladığım günden beri küfre, özellikle de beden üzerinden yapılan küfürlere olan tepkimi dile getirdim, getiriyorum... Bu konuya birçok yazımda yer verdim; özellikle "Vajinanı Penisleyeyim!" adlı yazımda bizzat bu konuyu yazdım. Bedenini saygı duymayı, bedenin kutsal olduğunu, sevişmenin en doğal ihtiyaçlardan biri olduğunu, bu kelimelerin küfür olarak kullanılmasının ikilik yaratacağını... 
Bugün Gezi Parkı'nda gördüğüm pek çok yazıdan özellikle bir tanesi çok hoşuma gitti; küfür edilmemesi ile ilgili olan. Bu direnişin en güzel yanı da bu zaten; her konuda birlik, anlayış, destek, empati, din, dil, ırk, cinsel yönelim gözetmeden, kardeşçe...
Umarım bu direniş, hepimize bu konuda birşeyler öğretmiştir...







30 Nisan 2013 Salı

Şiddete Karşı 41 Gün Seks Grevi

Haber şöyle başlıyor; " Şefkat-Der Başkanı Hayrettin Bulan, kadına şiddeti protesto etmek için, kadınları 41 gün seks, ev işi ve ütü yapmama grevine davet etti." 
Sözüm ona iyi niyetli olan bu girişimle Bulan "duyarlı ve ilgili" bir başkan olarak adını duyururken, 41 değil, 1-2 gün sonra daha fazla dayak yemiş kadınla karşı karşıya kalacağının hiç farkında değil sanırım. Onun asıl derdi kendi reklamını yapmak; şiddeti durdurmak değil! 
Hedef kadına şiddeti durdurmak olsa, bu tür bir protestonun sonuçlarının neler olabileceğini düşünür, vazgeçerdi. Karısını, sevgilisini halihazırda dövmekte olan bir adamı "döversen sana seks yok, ütü yok" diyerek durdurabileceğini düşünmek naiflik bile değil, aptallıktır! O adam daha da sinirlenip daha agresif ve yıkıcı olacaktır. Üstelik, diyelim ki bu yöntem tuttu; ya sonra? 41 günün sonunda ne olacak? "Dur bak bu yöntem iyi tuttu, bir 41 gün daha yapalım" mı diyeceğiz? Ömür boyu greve mi gideceğiz? Hepsinden de öte, sana şiddet uygulayan bir adama, kendi bedenini bir ödül-ceza yöntemi olarak kullanmak, vaziyeti "dayak varsa seks yok, dayak yoksa seks var", "veririm- vermem" haline döndürmek kendine ihanet değil de nedir? Erkeklerin şiddetine gerek yok; bu grevi uygulayarak biz kendi kendimize şiddet uyguluyoruz zaten. 
Bu protestonun neticeleri ne olacak, merakla bekliyorum. Umarım düşündüğüm gibi olmaz... 




28 Şubat 2013 Perşembe

"Bugün Kadına Şiddet Uygulanmadı Sayın Seyirciler!"

Elime birkaç yeni/ güncel kadın istatistiği geçti; paylaşmak istedim.


"BM Kadının Siyasete Katılım Oranı 2012 Raporu açıklandı: 96 ülkelik listede 90. sıradadayız! Detaya bakınca; Türkiye’nin 550 sandalyeli meclisinde 78 sandalyenin kadın vekillere ait olduğu belirtiliyor. Kadınların kabinede temsil edilme oranlarına bakıldığında ise Türkiye, % 4 oranı ile 90. sırada bulunuyor.

Haritaya göre dünyada kadınların mecliste yer alma oranlarının ortalaması % 19.7. Kadınların mecliste en çok temsil edildiği bölgelerin ortalamalarına bakıldığında ise en başta % 42 ile İskandinav ülkeler gelirken, onları % 22.6 oranıyla Kuzey ve Güney Amerika ülkeleri takip ediyor.
Mecliste en az kadın milletvekili oranına sahip bölge % 11.3 ile yine Arap ülkeleri. Kadın bakanlara bakıldığında ise ilk 4 sıranın İskandinav ülkeleri tarafından paylaşıldığı, bu ülkelerde (Norveç, İsveç, Finlandiya ve İzlanda) kabinede yer alan bakanların % 50'den fazlasının kadın olması dikkati çekiyor."


Şimdi biraz da Ka-Der'in Kadına Karşı Şiddet Raporu'na bakalım:


"Türkiye’de resmi rakamlar, son yedi ayda 226 kadının öldürüldüğünü, 478 kadının tecavüze, 722 kadının tacize uğradığını gösteriyor.
• 6 bin 423 kadın ise aile içi şiddet nedeniyle hastaneye başvurmuştur.
• Verilere göre, kadına yönelik cinsel saldırı suçlarında son beş yılda % 30 artış meydana gelmiştir.
• Emniyet Genel Müdürlüğü’nün resmi kayıtlarına göre, Şubat 2010- Ağustos 2011 arasındaki 19 ayda 78 bin 488 aile içi şiddet vakası yaşandı. Bu da, kayıtlara geçen haliyle her 10 dakikada bir aile içi şiddet olayının yaşandığı anlamına geliyor.
• Resmi rakamlara göre, 2006’da 663; 2007’de 1011; 2008’de 806; 2009’un ilk altı ayında 950 kadın öldürüldü.
• Yılda yaklaşık 2000 boşanma başvurusunun yapıldığı İstanbul’da başvuruların % 85’inin nedeni  ‘şiddet’.
• Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, Türkiye’de kadınlara yönelik cinayet oranı son istatistiklere göre, 2002 ile 2009 yılları arasında %1400 artış gösterdi.
• 2007’deki verilere göre her üç kadından biri fiziksel şiddet görüyor. Kocalarından boşanmış kadınların fiziksel şiddet deneyimi % 78.
• Sadece cinsel şiddete maruz kalanların oranı % 15.
• Kentte kadına yönelik fiziksel şiddet oranı % 38, kırsal kesimde % 43.
• 2011’de koruma talep ettiği, savcılığa veya polise şikayette bulunduğu halde ya da sığınma evlerine yerleştirildiği halde 11 kadın öldürüldü, 3 kadın ağır yaralandı.
• 2011’de tecavüz vakaları yine basına az yansıyan haberlerdendi. Buna rağmen, 102 kadın ve 59 kız çocuğunun tecavüze uğraması basında yer buldu."

Rakamlara bakılırsa son 5 yılda cinsel saldırılarda % 30 artış olmuş. Bu konuda yapılan çalışmaların yeterli olmadığı son derece açık. Devlet kürtajı yasaklayıp, Hürrem'in dekoltesini kapatacağına, bu konuya gerekli önemi vermesi gerektiğini ne zaman, kaç kadın daha öldükten sonra anlayacak? Yaklaşmakta olan 8 Mart'ta yine kadınların çiçek, anaların kutsal olduğundan bahsedilecek. Oysa bizim safsatalara değil, somut önlemlere ihtiyacımız var! Acilen! 



daha fazla detay için buraya tıklayın