27 Aralık 2012 Perşembe

Vajina Demekten Utanıyorum!



Bu cümledeki 7 yanlışı bulunuz: "Bir evli, bir bayan, çocuğu olan milletvekili kendisi ile ilgili bir organını nasıl böyle açıkça konuşabilir"

Evli olup olmamasının konuyla bağlantısı nedir: (diye sormayacağım çünkü aslında evli kelimesinin altını niye çizdiklerini biliyorum). Bu bakış açısına göre evliler ahlaklıdır, bekarlar ahlaksız, bir kere bunu bir kenara koyalım.
Bir bayan oluşunun konuyla bağlantısı: (kadın demek kaba olur çünkü! illa bayan diyecek) kadın (Arınç'ın tabiriyle bayan) bu tür konuları konuşamaz, konuşamamalı, ayıp! erkek konuşsa haydi bir derece!..
Çocuğu olmasının konuyla bağlantısı: annelik kutsaldır. Kutsal bakire (İslam'ın bakire Meryem konseptine çok da uzak olmadığını siz de farkettiniz mi?) sevişmez, seks yapmaz, kendi vajinası hakkında konuşmaz, bir vajinası olduğunu bile bilmez. Çünkü o bir annedir (?!)
Milletvekili oluşunun konuyla bağlantısı: sade vatandaş ve/veya onu temsil eden vekilin her konuda (kürtaj dahil, kadın hakları dahil ve daha pek çok konu dahil) konuşmasında nasıl bir anormali vardır? Bilakis, milletin vekilinin, kendi vatandaşını temsil etmesi değil midir normal olan? "Bir milletvekili niye vajina hakkında konuşur" da ne demek? Sen aylarca kürtajı tartışırken (ki bu tartışmalar sırasında çocuğun başka bir delikten çıktığını sanıyorlardı herhalde) normal, başka milletvekilinin vajina demesi mi anormal?
En güzel maddeye geliyorum: "kendisi ile ilgili bir organını nasıl açıkça konuşabilir?" Sorunun absürdlüğünün hepimiz farkındayız değil mi? "Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?" desem tesiri yok, sussam gönül razı değil! Bırak ki, insanoğlu zaten bedeniyle ilgili yeterince konuşmuyor, bedenini tanımıyor, bir çok kadın merak edip aynada amına bile bakmıyor, konuşanı da ayıplıyor! Aylardır kürtaj tartışmaları sırasında konuşulması ironisi bir yana, Arınç'ın yüzünün neden kızardığının altında verilmek istenen mesajı da görmek lazım.
Kadın kendiyle ne kadar barışık olursa, o kadar güçlü olur. Ne kadar güçlü olursa, dünya düzeni için o kadar tehlikeli olur. Tehlikenin farkında mısınız?

Sn Arınç, vajina demekten ben de utanıyorum! Her organın kendi adı var. Bunun da adı am; vajina değil!


16 Kasım 2012 Cuma

Travmalarımız ve Biz


Kadın-erkek ilişkilerinde, yetiştirilmenin önemi büyük. "Erkekler şöyledir, onlara böyle davranmak gerekir" ezber kalıplarıyla büyütülen kız çocukları, "hemen yatmayayım da hafif kadın gibi görünmeyeyim", "bu gece vermeyeyim de görsün bakalım bana kötü davranmak nasıl oluyormuş", "erkek değil mi, en iyisi bile aynı" davranış biçimlerinin dışına çıkamaz. Benzer öğretilere elbette ki erkek çocuklar da maruz kalır, sözüm yalnızca kadınlara değil. Çocukken anne-babasının ilişkisinde gördüğü her türlü olumsuzluk büyüyünce kişide farklı arazlar çıkartır çünkü çocuk gözüyle iliklerine kadar yerleşen bu travmalar, o daha farketmeden iyi-kötü algısını oluşturmuştur çoktan... Aldatılan bir annenin çocuğunun yetişkin olduğunda eşine kolayca güvenememesi, özellikle kadınların kavga sonrasında sevişmek istememesi bu ve benzeri nedenlerden kaynaklanır. Cinsel hayatını, dahası genel olarak hayatını, düşünce yapısını, algısını değiştirmek için kişilerin öncelikle bir sorunu olduğunu farketmesi ve kabul etmesi gerekir. Bu, okunduğu kadar kolay bir olgu değil. Öncelikle, şunu farketmek lazım: kimse durup dururken "ben yanlış düşünüyorum, düşünce kalıplarımı kırmam lazım" demez. Herkes, kendi bildiğinin doğruluğuna inanır. Kendinin dışına çıkıp düşünmek, pek olası değildir ve bu tür durumlarda dışarıdan destek gerekebilir. Kavga sırasında eşlerden gelen bu gibi "tavsiyeler" objektif algılanmayacağından, bunlar ancak arkadaşlardan veya psikolojik danışmanlardan gelebilir. Ülkemizde maalesef psikologa gitmek gurur meselesiyle eşdeğer olduğundan, "durup dururken" psikologa gidilmediğinden, geriye sadece arkadaşla, eş dostla yapılan sohbetler kalıyor ki, bunların faydası tartışılır. Neticede karşımızdaki de çocukluğundan kendi travmalarıyla bugüne gelmiş biri değil mi? Tam bir "körler sağırlar sofrası".

 
 
Bu yazıya başlarken kafamda çok farklı bir konu vardı, şöyle ki; "etrafında pek çok kadın olan erkekleri kıskanmaya gerek var mı?.." Ancak yazarken farkettim ki o yazıyı yazmadan önce tartışılması gereken başka konular var. Anlayacağınız, bu yazı, diğerlerine altlık yapmak amacıyla yazılmıştır. 

14 Ekim 2012 Pazar

Orgazm Bar

Boşuna demiyoruz şu Japonlar bir acaip diye... Striptizli Haber Programı'ndan sonra şimdi de Kadınlara Özel Mastürbasyon Bar açmışlar Tokyo'ya. Japonya'da bir ilk; hatta yanılmıyorsam dünyada da benzeri yok. Duvarlarda vibratörler asılı, seç beğen al. Kadınlar bara tek veya gruplar halinde gelebiliyor ancak erkekler, yanlarında kadın olmaksızın giremiyorlar buraya. Kapıda güvenliği de polis sağlıyor. Yani Japonya cinsel devrim konusunda bize yine tur bindirdi! Devlet destekli seks konusunda 2-0 olduk! Biz daha mastürbasyonu kendi aramızda konuşamazken, "ne mastürbasyonu?! yok ben yapmıyorum" derken, adamlar kadın rahatlasın diye bar açmış, her renk ve çeşit vibratörü duvarlara dizmiş, içkileri yudumlarken bir yandan da yeni çıkan modelleri inceleyip deniyorsun.



Japonlar'ın seksle olan bu ilişkisini sosyolojik açıdan ayrıca incelemek gerek. Bu şaşırtıcı rahatlık, kadının genlerindeki yüzlerce yıllık geyşa bilgisinden mi geliyor? Erkeğe hizmet etme düşüncesiyle barışık olma halinden gelen bir rahatlık mı acaba? Erkeklerin hoşuna giden tam da bu mu yoksa? Bu kadar geleneksel bir toplumun bu kadar rahat bir seks algısının olması tuhaf bir ikilem. Tuhaf ama sağlıklı. Seks kelimesini duyduğumuz an devekuşu gibi kafasını gömen bizlerden çok daha sağlıklı... Seksi konuşuyorlar, düşünüyorlar, bara gidip inceliyorlar, deniyorlar, tartıyorlar... Kadınların zevk almasına çalışıyorlar. Çünkü ancak tatmin olmuş bir kadın mutlu ve sağlıklıdır. Ve erkeğine de zevk verir, onu tatmin etmeye çalışır. Sağlıklı bir toplumda seks "yok" olamaz, seks vardır, bağıra bağıra vardır hem de! Konuşarak, tartışarak, dokunarak vardır hem de. Öyleyse haydi herkes Orgazm'a!

 

1 Ekim 2012 Pazartesi

Oral Seks mi Belsoğukluğu mu?

Yeni araştırmalara bakılırsa artık oral seks sırasında da prezervatif kullanmak gerekiyor. Peki ya kaçımız korunuyoruz? Oral seks sırasında değil, birleşme sırasında kaçımız korunuyoruz?..
Kendi imkanlarımla yaptığım mini ankete göre % 58'imiz "Allah'a emanet" % 5'imiz prezervatif kullanıyor, % 10 ilaç kullanıyor, kalanı da "geri çekilme" tabir ettiğimiz, yöntem sayılamayacak yolu seçiyor.
Biz daha prezervatifi birleşirken kullanmaya bile alışamamışken, oral seks sırasında kullanmamızı beklemek mucize olur, kabul. Ancak, AIDS ve benzeri hastalıklardan korkmuyor muyuz cidden?
Bu yazıyı okurken tüm bu sorular aklıma üşüştü ve bloguma bir not düşmek istedim... Çünkü bence hepimizin hiç olmazsa bir dakika oturup düşünmesi gerekiyor. Cidden bu kadar korkusuz muyuz yoksa bu kadar cahil miyiz?..



(Oral seks iki cins için de mümkün olduğuna göre Kadın prezervatifini de kullanmayı öğrenelim...)

22 Ağustos 2012 Çarşamba

KADIN VE YOKOLUŞ



Yemenli fotoğraf sanatçısı Boushra Almtawakel'in "KADIN VE YOKOLUŞ" adlı çalışması. Fazla söze gerek yok!..



3 Ağustos 2012 Cuma

Hak Ettiğiniz Dünya Mümkün

Hak ettiğiniz dünyayı elde edebilirsiniz; o dünya mevcuttur, gerçektir, mümkündür: O dünya sizindir. Fakat onu elde etmek için kendinizi tamamen adamanız, geçmiş dünyanızla, o dünyanın ‘insan başkalarının hatırı için yaşaması gereken kurbanlık hayvandır’ diyen temel doktrini ile bütün bağlarınızı koparmanız gereklidir. Kendi kişiliğinizin kıymeti uğruna mücadele edin. Kendi gururunuz uğruna mücadele edin. İnsan tabiatının özü olan hükümran ve rasyonel zihniniz uğruna mücadele edin. Ahlakınızın yaşamanın ahlakı olduğuna, mücadelenizin, yeryüzünde var olmuş her başarının, her kıymetin, her yüceliğin, her güzelliğin, her iyiliğin mücadelesi olduğunu bilmenin verdiği mutlak güven ve dürüstlükle mücadele edin.
Benim felsefem, özünde, hayattaki ahlaki amacı kendi mutluluğunu olan, varlığının yegane amacı ve en yüce eseri olarak yaratıcı üretkenliğini gören kahramansı bir varlık, bir insan konseptidir.
Ayn Rand

31 Temmuz 2012 Salı

Seks Olimpiyatları


Epeydir yazmıyorum, yazamıyorum... Konu sıkıntısı çekmemin yanısıra iç sıkıntım da var. Burada teorik bir takım bilgileri tartışaduralım, memleketin her yanında kadınlar ölüyor her gün... Yazdıklarım anlamsızlaşıyor, siliyorum, vazgeçiyorum... N.Ç.ler, kürtaj yasakları, dövülen kadınlar...
Oysa batıda Erotik Film Festivalleri yapılıyor, doğuda striptizli haber programları yapılıyor, üstelik devlet destekli! Bunları kafamda evirip çeviriyordum bu yazının başlığını atarken. "Bizde de Seks Olimpiyatları olsun, olamaz mı?" diyordum. Meğer dünyanın bir yerlerinde yapılmışı varmış, internette bir çok link çıktı konuyla ilgili. Londra Olimpiyatları'nın devam ettiği şu günlerde ben de TV'de göremeyeceğiniz olimpik müsabakalardan örnekler vermek istedim. İyi eğlenceler!

http://www.youtube.com/watch?v=E7njGk2zH6k
http://www.youtube.com/watch?v=3fFks43TaHU

16 Haziran 2012 Cumartesi

Devlet Sussun, Kadın Konuşsun!

Az sonra izleyeceğiniz kısa film kadın bedeninin Türkiye'de ne manaya geldiğini bir tokat gibi çarpıyor yüzümüze. Seyret ancak seyirci kalma; sen de bedenine sahip çık!

http://www.youtube.com/watch?v=J2TAPiMuhNk

Çünkü yasal değil, YASAK KÜRTAJ ÖLDÜRÜR!..

daha fazla bilgi için www.kurtajhaktir.com ve www.kurtajyasaklanamaz.com

4 Haziran 2012 Pazartesi

kurtajyasaklanamaz.com

Kürtajı yasaklayan zihniyete karşı çıkmak için sen de bir imza at!

"Başbakanın ve hükümetin toplumsal cinsiyet eşitliğini, kadın bedenini, doğurganlığını ve cinselliğini hedef alan politikalarına sonuna kadar hayır diyoruz"

27 Mayıs 2012 Pazar

Kaltaklar Birleşin

Kaltaklar birleşin! slutsunite.org (kaltaklar birleşin) adlı site der ki;

"
Seksin yalnızca çocuk yapmaktan daha fazlasını ifade ettiğine inanıyorum!
Seksin insan hayatının eğlenceli, sağlıklı ve temel tecrübelerinden olduğuna inanıyorum!
Doğum kontrolünün, olgun, medeni toplumların önemli sorumluluklarından olduğuna inanıyorum!
Ve tüm bu inançlarım beni insanların gözünde kaltak yapacaksa, öyleyim.
Kaltak arkadaşlarımla birlikte ayakta duracağım, şimdi ve daima.
"

Kaltaklar birleşin! Bu yemine siz de katılın! Bedenimize, cinselliğimize, kürtaj hakkımıza sahip çıkalım! Şimdi ve daima!

(ek: Bu yazıyı yazdıktan sonra farkettim ki Dokuz Köyü Terk Eden Kadın 'ın blogunda
SlutsUnite.org Mart'ta yayınlanmış. SlutsUnite'ı nereden bulduğumu hatırlamadığım için kendisinden özür dilerim, belki de oradan görüp unutmuş olabilirim. Bu vesileyle Dokuz Köyü Terk Eden Kadın 'ın blogunu da tavsiye ederim.)

Kamu Malı Değilim

Başbakanımız kürtaj ve dahi sezaryene savaş açtı; kürtaj cinayetmiş, sezaryen günahmış, zulümmüş! Peki ya istenmeyen gebelikler? Tecavüze uğrayan N.Ç.ler? Çocuk bakmaktan hayata karışamayan çocuk anneler? Onlara yazık günah değil mi? Taciz, tecavüz bir yana, cinselliğini yaşayan her kadın anne olmak zorunda mı? Bu işin sonu, "evli değilsen, seks senin neyine?"ye gitmiyor mu?! Gitti bile. Evli olmayan kadınların cinsel hayatının olması düşünülemez bile. Bekar olup da seks yapan kadın ya orospudur, ya da orospu!
İmam osurursa cemaat ne yapmaz? Faruk Mercan da "Kadın, çocuk doğurma kapasitesi itibariyle topluma aittir. Yaratılış kanunu..." buyurdu twitter'da. Konuyla ilgili Sibel Üresin'in değerli yorumlarını bekliyorum, ondan henüz bir duyum alamadık.
3 çocuk mevzusu yeni değil, bunu epeydir duyuyoruz ancak bu iş epey ciddi bir hal almaya başladı. Kadın toplum örgütlerinin konuyla ilgili tepkileri olacağı kesin; umarım sesimizi yeterince duyurabilir, geri adım atmalarını sağlayabiliriz zira bu gidişin sonu iyi değil!..

2 Nisan 2012 Pazartesi

Black Mirror Bizde Olsa

Black Mirror adlı 3 bölümlük bir dizi yapılmış. Charlie Brooker adlı İngiliz gazeteci, senarist ve yayıncı olan bu çılgın (!) adamın yarattığı dizi, günümüz dünyasını eleştirirken, teknoloji, ahlak kavramları, psikoloji ve daha bir çok konuyla dalga geçiyor. Seyretmek isteyenler yazıyı okumaya burada son versinler çünkü anlatacaklarım, ilk bölümle ilgili. Sizleri, ilk bölümü seyrettikten sonra tartışmaya beklerim, şimdilik hoşçakalın! (buradan seyredebilirsiniz)

Hala okumaya devam eden (ve diziyi seyrettiğini tahmin ettiğim) okur,
Bu yazıyı yazmaya başladığımda aklımda şaşkınlık haricinde pek bir şey yoktu ama yazarken fikirlerim yerine oturur nasıl olsa diye düşünmüştüm. Ancak itiraf etmeliyim ki hala şaşkın ve soru işaretleriyle doluyum. Bu nasıl bir senaryodur ki insan takdir mi etsin, küfür mü etsin karar veremez?! (Peki, ısrarla seyretmeyenler için kısa bir özet yapalım o halde; İngiliz Düşesi Prenses Susannah kaçırılır ve youtube'dan "lütfen beni kurtarın" filmi yayınlanır. Filmde Prenses, kaçıranların talebinin yerine getirilmemesi durumunda öldürüleceğini söyler. Talepleri, İngiliz Başbakanı'nın, canlı yayında bir dişi domuzu sikmesidir!).

Bir kaç farklı açıdan tartışalım:
1- Brooker'ın amacı insanları şoka sokmaksa, sonuç bence % 100 başarılı! Hala şoktayım ve eminim seyreden herkes de bu duygumu paylaşıyordur. Özellikle, domuzu sikme sahnesinde (ki bunu göstermek yerine, o an televizyonu seyredenleri gösterdi) seyredenlerin tepkilerini çok iyi vermiş. Bir önceki sahnede, "evet haydi siksin de görelim" tadındaki alaycı, hastalıklı haller, biz insanoğlunun rezilliğini inanılmaz bir tokat gibi çarpıyor yüzümüze. Aynı o insanların biraz sonra televizyon karşısında ne yapacağını bilemez halleri, utanmaları, elleriyle ağızlarını kapamaları, bazısının gözünü yere indirirken, bazısının gözünü televizyondan alamama halleri... Hepsi tek tek müthiş! (ki seyrederken ben de aynı hallerde buldum kendimi)
2- Teknoloji çılgınlığı dizide çok gerçekçi şekilde verilmiş. Youtube'dan anında yayılan filmin, twitter'a taşınması, İngiliz halkının "acaba başbakan talebi yerine getirmeli mi, getirmemeli mi" yorumları, "hayır yapmasın" yorumlarının saatler ilerledikçe değişmesi ve bunun oluşturduğu toplumsal baskı çok gerçek.
3- Ahlak değerlerinin ne kadar göreceli olduğunu, "ahlak" denen şeyin aslında ne kadar saçma olduğunu gösteriyor bence dizi. "Domuz sikmek ahlaksızlık, peki ya bir insanı kurtarmak içinse? O zaman olur!" Ahlakla bayağı dalga geçmiş adam. Üstelik, burada dinlere de gönderme var tabi ki...
4- Sosyolojik olarak bakıldığında, toplumsal baskının koskoca başbakana bile neler yaptırtabildiğini, hem de politikacıları da yerden yere vurmak suretiyle vermiş Brooker.
5- Cinsel açıdan, insanoğlunun acizliği içler acısı. Televizyon kanalları, Başbakan'ın domuzu sikmesini "sevişmek" olarak dile getirmesi, muazzam bir hiciv!

Dizi daha pek çok yönüyle sansasyonel, kesinlikle anarşist ve belki de Anonymous grubu tarafından yaptırılmış. Komplo teorisi gibi mi geldi bu kulağa? Bence son derece mantıklı; ben Brooker'ın Anonymous grubuna üye olduğuna artık eminim. Ancak tüm bunlardan da öte, benim zihnimi asıl kurcalayan soru şu; böyle bir dizi Türkiye'de olabilir miydi demeyeceğim çünkü katiyen olamazdı fakat bu, dizi değil de, gerçek olsaydı? Tayyip Erdoğan'ın böyle bir olayla karşı karşıya gelmesi durumunda, kamuoyunun tepkisi ne olurdu? Peki ya Erdoğan'ın tepkisi ne olurdu? İşte benim asıl merak ettiğim konu bu...

29 Mart 2012 Perşembe

Orospu Manifestosu

joferman.com adlı sitede "Orospu Manifestosu" yayınlanmış, Umut Saim Balkır ise yazıyı Türkçe'ye çevirmiş. Bahsedilen orospu, para karşılığı seks yapan kadın değil. Hatta bana kalırsa, bahsedilen orospu, "gerçek kadın"ın ta kendisi. Yazının bazı bölümlerine katılmamakla birlikte, hor görülen (çünkü korkulan), kendi dilediği gibi yaşayan, bedeninden ve kendinden utanmayan, bulunduğu ortamdaki bir çok insanı sadece varlığıyla bile tedirgin eden, "özgür", "günah keçisi", "aklını kullanan" ve daha bir çok sıfatla anılan kadınlar...

Orospu Manifestosu

21 Mart 2012 Çarşamba

Türk Korunmaz... Bize Bir Şey Olmaz!

Cinsellik hakkında konuşuyor, cinsellik hakkında yazıyoruz. Oral seks iyi miymiş, anal seks kötü müymüş, kim hangi pozisyonda ne yapmış hepsini konuşuyoruz da, acaba korunuyor muyuz, bak işte onu hiç konuşmuyoruz. Batıda prezervatif kullanımını destekleyici kampanya ve aktiviteler artarken, bizde üniversitede eğitim amaçlı dağıtılan prezervatifler toplanıyor; Üniversiteler Kış Oyunları'nda da, Türk'lerin odalarından prezervatifler toplanıyor! Hal böyle olunca tabi, pek çoğumuz korunmaya gerek duymuyor. Böyle bir bilincimiz olmadığı gibi, prezervatif kullananı "light" görüyoruz.


(*prezervatifi gözünüzde büyütmeyin)

Amerika'da "happy national condom day" (ulusal "prezervatif  günün kutlu olsun") diyerek kutlama yapıyorlar, hatta devlet destekli http://wheredidyouwearit.com/ adlı bir siteyle nerede seviştiğini işaretlediğin, foursquare benzeri bir uygulama yapmışlar; tekrar ediyorum, devlet destekli! Mesajı da çok doğru: "be proud to wear protection!" (korunduğun için gurur duy!). Çok önemli bir mesaj çünkü insanlar gerçekten de cinsellikten utanıyor, korunmaktan utanıyor, prezervatif satın almaktan utanıyor! Kampanyanın "kendinle gurur duy, utanma" demesi, bu açıdan çok önemli, "cinselliğe olan bakış açını değiştir" diyor bir nevi... Yine Batı'da, porno filmlerde prezervatif kullanma zorunluluğu getirilmesi de, korunmaya bakış açısı normlarını değiştirme konusunda çok önemli bir adım!

Konuyla ilgili blogumda yaptığım anketin sonuçları aşağıda. 

Gördüğünüz gibi "geri çekilme" yöntemi açık ara önde; % 49, katılımın neredeyse yarısı eder. Allah'a emanet yatıp kalkıyoruz diyenler de hiç az değil... Bu ikisi birlikte % 59'luk bir çoğunluğun hiç korunmadığını ortaya koyuyor.

Türkiye'de son yıllarda HIV-AIDS vakalarındaki artış dikkat çekici boyutlara ulaştı. Sadece İstanbul'da virüs tespit edilen kişi sayısı 6 yılda üç kat artarak, 127'den 427'ye çıktı. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Buyru'nun cinsellikuzmani.com adlı sitede yer alan verilerine göre Türkiye'de cinsel yolla bulaşan hastalıklarda önemli bir artış var ve mutlaka prezervatif kullanmak gerekiyor. İstenmeyen gebelikler de işin cabası...

Bir kereden hiçbir şey olmaz demeyin! O bir kere hayatınızın hatası olabilir!..    



Prezervatifsiz asla!
17 (28%)
İlaç kullanıyorum
2 (3%)
Ertesi gün hapı kullanıyorum
1 (1%)
Spiral kullanıyorum
0 (0%)
Birden fazla korunma yolu kullanıyoruz
4 (6%)
Geri çekilme yöntemi kullanıyoruz
29 (49%)
Allah'a emanet yatıp kalkıyoruz
6 (10%)

8 Mart 2012 Perşembe

Tekrar Soruyorum, Kadınlar Günü mü?

Geçen yıl bu zamanlarda yazdığım "Kadınlar Günü" yazılarından bu yana hiçbir şeyin düzelmediğini, aksine kötüye gittiğini görmek beni son derece demotive ettiğinden sabahtan beri ne yazacağımı düşünüp duruyorum. "Kadınlar Günü? Niye ki?"  diye sormuştum geçen yıl, hala soruyorum.
Geçen seneden bu yana ne değişti, söyleyeyim. Başbakanımız "Kız mıdır kadın mıdır belli değil" dedi, yargı "N.Ç.'ye ve daha nicelerine tecavüz eden adamları sokağa saldı, otobüste öpüşen gençler linç edildi, 8 Mart Kadınlar Günü'nde (ironiye bakın ki) Femen grubu soyunup protesto gösterisi yaptığı için apar topar karakola alındı. (Madem yaka paça içeri alacaklardı, niye gösteri yapmalarına izin verdiler konusunu ayrıca tartışmak gerek).
Öyleyse sorumu tekrarlıyorum: Ben hala hangi kadın gününü kutluyorum? Hala hayatta olmamı mı kutluyorum? Erkekler beni henüz öldürmediği için müteşekkir mi olayım? Halaylarla mı kutlayayım? Tacizlerini görmezden mi geleyim? Onların seks ihtiyaçlarını "ne de olsa erkek" diye legalize ederlerken, benimkini orospuluk olarak görmelerini doğal mı karşılayayım?
Sorarım size, tam olarak neyi kutluyoruz?

26 Şubat 2012 Pazar

Mart Kapıdan Baktırır,Kazmayı Küreği Kafana Kaktırır

Her sene olduğu gibi bu yıl da Mart ayının gelmesiyle birlikte Kadın Haftası, Kadın Günü, Kadın Ayı vb. konu başlıklı tartışmalar, paneller ve daha bir sürü saçmalık yazılacak, çizilecek, yapılacak, edilecek. Geçen yıl bu zamanlarda yazdığım Kadının Canı Yok yazısına tepkiler gelmişti "niye Kadınlar Günü'nü kutlamaya karşısın?"diye... Karşıyım çünkü bütün sene oturup yalnızca Mart ayı boyunca bu konunun konuşulmasını doğru bulmuyorum. Karşıyım çünkü kalan 11 ayda da bir çok şiddet, töre cinayeti, çocuk gelin, N.Ç.  vb. vaka meydana geliyor ama biz onları sadece birer "vaka" olarak görüyor, insan olduklarını umutuyor, okuyup geçiyoruz. 26 kişinin tecavüzüne uğrayan N.Ç.'yi, "rızası var" diyen mahkemeyi Twitter'da kınamak değildir gerçek protesto. Gerçek protesto kendini o çocuğun yerine koyup mücadele etmek, sokaklara dökülüp yürüyüşler yapmak, yasa tasarısında iyileştirme yapılması için bastırmak, Uçan Süpürge, KaDer, Mor Çatı ve benzeri kuruluşlara destek vermekle olur. Kadın Günü karanfil dağıtmakla değil, kadınlara sahip çıkmakla olur. Ve bizim bu konuda yiyeceğimiz 40 bin fırın ekmek var...



Konuyla ilgili bir kaç istatistik:
  • Tüm kadınların % 25'i Fiziksel şiddete uğruyor.
  • Şiddete uğrayan kadınların %75'i eşi tarafından şiddete uğruyor.
  • Şiddete uğrayan erkeklerin % 75'i aile dışından gelen şiddete uğruyor.
  • Cinayet sonucu ölen kadınların %40-70 eşi tarafından öldürülüyor.
  • Tecavüze uğrayanların %50 si 18 yaş altında ve bunlardan %10 erkek çocuk gerisi kız çocuktur.
  • Her 4 kız çocuktan biri cinsel şiddete uğruyor.
  • Daha çok 7-9 yaş arası çocuklar cinsel şiddete uğruyor.
  • 5-10 yaş arası çocukların %55'i ensest mağdurudur.
  • 10-16 yaş arası çocukların %40 ensest mağdurudur.
  • Cinsel saldırganların %75'i tanıdık biridir.
  • Ensest olaylarında faillerin %50'si öz baba ve sırasıyla amcalar enişteler, ağabeyler, dedeler ve dayılardır.
  • Acil yardım hattını arayan kadınlardan % 57'si fiziksel şiddete, % 46,9'u cinsel şiddete, % 14,6'sı enseste ve % 8,6'sı tecavüze maruz kalmıştır.
  • 1995'te başkent Ankara'daki gecekondularda yaşayan kadınlar arasında yapılan bir araştırma, kadınların % 97'sinin kocalarının saldırısına uğradığını ortaya koymuştur.
  • 1996'da orta ve yüksek gelir gruplarında yer alan ailelerle yapılan bir araştırmada, soruların başlangıcında kadınların % 23'ü kocalarının kendilerine karşı şiddet kullandığını söylemiş, fakat belirli şiddet tipleriyle ilgili sorular sorulduğunda bu oran %71'e yükselmiştir.
  • Başka bir araştırma, kadınların % 58'inin yalnızca kocalarından, nişanlılarından, erkek arkadaşlarından ve erkek kardeşlerinden değil, kadın akrabalar da dahil olmak üzere kocalarının ailesinden de aile içi şiddete maruz kaldığını tahmin etmektedir.
  • Bir grup orta ve üst sınıf kadının % 63,5'unun cinsel tacizin bir türüne maruz kaldığı bulgusuna ulaşılmıştır.
  • Bir araştırmaya göre, şiddet sonucu ölen 40 kadından 34'ü evde ölmüş, 20'si asılmış ya da zehirlenmiş, 20'sinde öldürüldüklerine dair kesin belirtiler görülmüş ve 10'u da ölmeden önce aile içi şiddete maruz kalmıştır.
  • Türkiye'nin kuzeybatısında yer alan Bursa şehrindeki halk sağlığı merkezlerinde yapılan bir araştırma, kadınların % 59'unun şiddet kurbanı olduğunu ortaya koymuştur.
  • Mor Çatı'nın 1990 ile 1996 yılları arasında 1.259 kadın arasında yürüttüğü bir araştırma, kadınların % 88,2'sinin bir şiddet ortamında yaşadığını ve % 68'inin kocaları tarafından dövüldüğünü göstermiştir.
  • Ankara'da yapılan başka bir kadın araştırmasına göre, kadınların % 64'ü kocalarından, % 12'si ayrıldıkları kocalarından, % 8'i birlikte yaşadığı erkeklerden ve % 2'si de kocalarının ailesinden şiddet görmektedir. % 60'ı, kocalarının kendilerine tecavüz ettiğini söylemiştir.
Daha fazla bilgi için

31 Ocak 2012 Salı

Bayan Değil Kadın!

Sık sık değindiğim konulardan biri "kelimelerin önemi"... Bedenimiz kendimizi var etme aracımız, 5 duyumuz sayesinde var oluyor, bu sayede iletişim kuruyoruz. Seks sırasında "sik beni" demek ayıp değilken, sokakta kullanılan "sikişme" kelimesi küfre giriyor ve tam da bu nedenle beden üzerinden küfretmemek gerekiyor. Çünkü küfrettikçe bedenimizden uzaklaşıyoruz, küfrettikçe onu aşağılamış oluyoruz. Tıbbi terimlerle de bu uzaklaşmayı iyice derinleştiriyoruz. Önceki bir yazımda bahsettiğim gibi, bedenlerimizi hor görüyor, ona önem göstermiyoruz. Vajina, penis gibi steril kelimelerle seksin "pis"liğini örtmeye çalışıyor, doğallımızdan uzaklaşıyoruz. Oysa bu kelimeleri tabu olarak görmesek, kimse öyle görmese, am ya da sik dendiğinde kimse tepki göstermez.
Aynı bu nedenle "bayan" kelimesine de karşıyım. Doğada kadın ve erkek vardır, bayan kim ki? Kimliksiz, kişiliksiz, samimiyetsiz bir kelime...
Tam da bununla ilgili bir site yapmışlar, sözü uzatmadan sizi onlarla başbaşa bırakıyorum. İki KADINın yaptığı www.bayandegilkadin.com sitesi incelenmeye değer...