28 Nisan 2011 Perşembe

Seks Robotu Hakkımız, Söke Söke Alırız!

Bu ara aklımda seks oyuncakları hakkında bir yazı yazmak vardı, bu yazıyı görünce sizlerle paylaşayım dedim.

Dünyanın ilk seks robotunu bu linkte okudum. "Komiklik" adı altında yine kadınları aşağılaşmışlar, neymiş susturma düğmesi de varmış!

Benim asıl merak ettiğim, niye porno sektörü daha çok erkeklere yönelik? Niye internette erotik veya pornografik erkek görseli aradığımızda karşımıza hep gay siteleri çıkıyor? Kadınlar seksi erkek görmek istemiyor mu? Sektör niye hep erkeklere yönelik?

Kadınlar seks hakkında konuşmaya çekinir, "ucuz kadın" damgası yemekten korkar, tamam anladık da, internette bakmaya da mı utanıyorlar? Yoksa bu da ataerkil toplumun bize dayatması mı?

Biz de erkek robotlar istiyoruz, ayıp mı?


20 Nisan 2011 Çarşamba

Bir Bedende Kaç Kadın?..

Blogun ilk yazılarında bahsettim; birçok dilden, dinden, burçtan, sünnetli sünnetsiz adamla oldum, hepsini zamanla yazacağım dedim. Dedim demesine de, bunları yazmamın bir anlamı olsun istedim. "Seks anısı" olmanın ötesinde bir anlamı olsun. Belli bir konuyu tartışmak veya bir duygumu paylaşmak veya... Ama her durumda, yazılarımın bir anlamı olsun.
Son zamanlarda hayatımı sorgular oldum. Çok sıkıntılı birkaç gün geçirdim, doğum sancısı gibi. Kendimi kapattım, asosyalleştim, keyifsizleştim.
Dönem dönem yaparım böyle. Bir düşünce gelir önce, sonra bir sıkıntı. Bilirim ki bunun sonunda yeni bir"ben"i keşfedecek, yeni bir kat deri atacağım. Anka kuşu gibi küllerimden doğacağım. Öldürmeyenin güçlendirdiğini bildiğimden sabırla bekler, kendimi bırakırım. Sıkıntımı görmezden gelmek yerine, dibine kadar gider, çıktığımda en dipten geri çıkarım.
Birkaç gündür bir anlam arıyordum, beni hayata rutinle değil, tutkuyla bağlayacak bir anlam. Sihirli kelimeyi bulmak gerekiyordu kilidi açmak için. Çocukluğuma kadar gittim, evre evre baktım kendime. Çocuk halim, ergen halim, genç kız halim, kadınlığımı ilk keşfettiğim yıllar ve bugün... O zaman da bu kadar rutin miydi yoksa yılların yorgunluğu mu çökmüştü üstüme?
İlişkilerim açısından düşündüğümde aslında başlarda daha rutindim, ilişkiye bir başladım mı yıllarca sürdürüyordum.
Sonra trak! Bir yerlerde bir kırılma yaşandı.Ne olduysa o ilişki böceği kadın bir anda çift dikiş gitmeye başladı. Kaybettiğim yılları mı dolduruyordum, beceriksiz adamları mı buluyordum, tatminsiz olduğumdan mı aldatıyordum, aldatmanın adrenalinine mi bağımlı olmuştum?.. Tam bilmiyorum. Aldatmadan rahat etmiyordum... Biriyle yatıp, biriyle kalkıyordum. Gecelik ilişkilerim de vardı, düzenli "metres"lerim de...
Sonra trak! O kadın gitti, "yoruldum, artık nadasa çekileceğim" diyen bir kadın geldi. Aylarca kimseye bakmadım. Yalnızlığın keyfini çıkarttım. Kendimi dinledim, kendimle kaldım. Aşka inanmadım, aşkı aramadım.
Sonra trak! Aşık oldum. Hayatımın (meğerse) ilk ilişkisini yaşadım. Ve gerçek seksi tanıdım. Çok sevdim, hiç aldatmadım. İlişkimi baş tacım yaptım, hiç yıpratmadım. Yıpranacağını anladığım an hemen ayrıldım. Hiç pişman olmadım. Ne o gitme dedi, ne ben kalırım dedim. Beni ben olduğum için sevdi, onu o olduğu için sevdim.
Sonra trak! Bugün... Geriye bakıyorum, hiç birinden pişman değilim. Ancak, hiç biri de ben değilim... Yada hepsi benim. Şu anki ben değilse de, bir dönemin "ben"i. Zamandaki kırılmalarımdan, "trak deme" noktalarımdan oluşuyorum. Acaba bir gün birinde karar kılacak mıyım, yoksa sürekli değişime mi uğrayacağım... Bunu ben de bilmiyorum. Belki de aslolan yalnız ve sadece değişimdir...

8 Nisan 2011 Cuma

Sen Bana Erken, Ben Sana Geç

Yok, erken boşalmadan bahsetmiyorum! Gerçi başlık, erken boşalma konusuna çok uygun olurmuş ya neyse. O konuyu yazacağım zaman yeni bir başlık bulurum artık...
Efendim, konumuz olgun erkekler. Erkekler "çıtır" kadın peşinde koşarken, kadınlar neden "kıtır" erkek ister?

Erkek Beyni adlı kitabı yeni bitirdim. Aynı yazarın Kadın Beyni kitabını okumuştum birkaç sene önce. Nöro-psikiyatri profesörü olan Dr. Louann Brizendine, tüm davranışlarımızı hormonal nedenlere bağlıyor. Duygu, konsantrasyon, cinsel istek- isteksizlik, ve daha aklınıza gelen herşey, kısacası varoluşumuzu hormon başlığı üzerinden tanımlıyor. Bu konuyu başka bir yazımda daha detaylı olarak yazmayı düşünüyorum ancak bu yazımda da biraz değinmekte fayda görüyorum. Bir süredir fazla didaktik yazıyor olmamdan şikayetçi olan okuyuculara sesleniyorum; merak etmeyiniz, bu yazı fazla "bilimsel" olmayacak.
Ne diyordum, hormonlar ve olgun erkekler... Kitabın savına göre, erkeklerin safhaları cenin, çocukluk, ergenlik, cinsel olgunluk- bekar erkek, babalık, orta yaşlı erkek, andropoz.
Diğer safhaları bir yana bırakarak cinsel olgunluğa geçen erkek ile orta yaşlı erkeği karşılaştıracağız. Kitap der ki ergenliğe geçen erkekte seks hormonu olarak bilinen testosteronda çocukluğa göre 20 kat artış oluyormuş. Bu, erkeklerin neden kadınlara göre çok daha sık seks düşündüklerini açıklıyor sanırım. Üstelik erkek beynindeki cinsellikle ilgili alan da, kadınların beynindekinin 2,5 katı!
Çocukluktan ergenliğe geçen erkeğin bir anda 20 kat testosteron oluşturması sonucu sürekli seks peşinde koşan yaratıklara dönüşmeleri, her çiçekten bal almak istemeleri biz kadınlara anlaşılmaz görünür bazen. Belki de bu yüzden olgun erkek daha caziptir. Sekse doymuştur, pekçok ilişki yaşamıştır, artık testosteronuna hükmedebilmektedir. Bu, artık seks istemedikleri anlamına geliyor sanılmasın sakın, olgun erkekler de cinselliğe çok önem verir. Ancak artık daha seçicidir. Üstelik tecrübelidir; istediği ilişki de olsa, sadece seks de olsa "amsalak" değildir. Çekingenliklerinden nisbeten kurtulmuş, komplekslerinden kurtulmuş, özgüveni oturmuştur. Kendini daha iyi tanır, ne istediğini daha iyi bilir, hoşlandığı kadına iltifat etmekten utanmaz. Dinlemeyi, yada dinliyor gibi yapmayı bilir!
Arkaik genlerimiz biz kadınlara bebek bakmayı, erkeğe ise avcı olmayı kodlamıştır. Feminist de olsak, güçlü kadın da olsak, genlerimiz bize "güçlü" olan erkeği seçmeyi buyurur. Bu yüzden midir bilmem, kadın kısmı şımartılmayı sever. "Küçük kız" olmayı, saçının okşanmasını, başını erkeğinin omzuna yaslamayı, arkasında onu koruyacak bir erkek olduğunu bilmeyi sever.
Kendimden örnek vermek gerekirse şahsen ben hep olgun erkekleri çok daha çekici bulmuşumdur. Bu belki biraz da onları yönetememenin verdiği heyecan. Kadın, erkekten daha önce olgunlaştığı için olsa gerek, yaşıtlarım bana hep çocuk gibi geldi, o yüzden de kısa sürede tükettim, çünkü herşey fazla kolaydı, istediğimi yaptırdım, kavgada hep son sözü ben söyledim... Bunun neresi heyecanlı ki? İlişki dediğin heyecanlı olacak, taraflar birbirine galip gelemeyecek, sen meydan okuduğunda o da meydan okuyabilecek, sen ona birşey öğretirken o da sana birşey öğretebilecek... Ben, bana meydan okumayan erkeğe saygı duyamıyorum. Sırf ilişki bitmesinden diye alttan aldığı zaman, işte asıl o zaman beni kaybediyor. Çünkü kişi "ben" olarak var olamazsa, "biz"den söz edilemez. İlişkide iki taraf da kendini var edemezse, o ilişki aslında yoktur. İşte olgun erkeklerde beni cezbeden şey bu. Daha "ben"cil olmaları. Kendilerine daha bir sahip çıkmaları, kendi duruşlarının olması, kendilerine olan saygıları, komplekssiz oluşları. Bir de tabi sekste daha tecrübeli olmaları (ve gri saçları)!


5 Nisan 2011 Salı

Bekaret Amda Değil Baştadır!

Takip ettiğim bir blogda, bekaret hakkında yaptığım yorumun başlık yapıldığını farkettim. Konuyu baştan yazmaktansa direkt linkini vermek kolayıma geldi... Bekaret zarı hakkındaki düşüncelerim, buradan buyurun...
http://ostrojenengellenemez.blogspot.com/2011/04/kutsal-fahiseden.html

"İnsanın, kendi doğasına karşı gelmesi, doğasını bastırmaya çalışması sapkınlığı ve suçluluk duygusunu derinleştirmekten başka bir işe yaramaz. Seksi günahmış gibi sunmak, bekareti ve bekaret zarını kutsallaştırmak çeşitli sapkınlıklara yol vermekten başka bir şey değildir. Sırf bekaret zarı bozulmasın diye anal seks yapan birçok kadının kendilerini seks yapan kadınlardan daha bakire görmeleri trajik ve dahi sapkınlıktır. Nokta."

(Fazıl Tar'a teşekkürlerimle...)