28 Şubat 2011 Pazartesi

Striptizli Haber Programı ve RTÜK

Bu tür haberleri, rastladıkça sizlerle de paylaşacağımı söylemiştim önceki bir yazımda.
Japonya'nın Paradise TV adlı televizyon kanalında, haberlere "renk katmak" amacıyla, sunucu kadın bir yandan haberleri okurken, diğer yandan da striptiz yapıyor.
Dur, dinle, haberin ilginç tarafını henüz söylemedim!
Engellilere hizmet amacıyla, bu haberler aynı zamanda sağır dilsizler için de striptizle birlikte sunuluyor!
İlginç kısmına hala gelmedim!
Bu haber programı, devlet destekli! Bak işte bu ilginç...


Haberi yanlış duyurmuş olmayayım, devlet desteği başlarda vardı ancak artık yok. Ancak bunun nedeni, bizde olduğu gibi, birilerinin RTÜK'ü arayıp sayıp sövmesi değil katiyen! Nedeni, hükümetin, engellilere verdiği destek kapsamından pornografiyi kaldırmış olması. Daha da güzeli, kanalın kendine başka sponsorlar bulmuş olması. Kanal yetkilisinin açıklaması şöyle; "programa elbette ki devam edeceğiz. Biz bu programı devlet desteği nedeniyle yapmıyorduk, biz yalnızca izleyicinin zevk alacağı birşey yapmak istedik."
Kanala, izleyiciden büyük destek geldiğini belirten yazıya göre, "engellilerin de pornografiden yararlanabileceği" vurgulanıyor.
Biz üniversite profesörlerinin kadınları taciz konusunda kabahatli bulmasını tartışaduralım, Japon engelliye pornoyu, hem de devlet destekli yapıyor.
Boşuna demiyorlar herhalde, "Japon icadı" diye, ne dersiniz?

söz konusu tv kanalının web sitesi
Meraklısına haberle ilgili diğer linkler:
http://edition.cnn.com/2007/WORLD/asiapcf/08/17/japan.nakedtv.reut/index.html
http://www.tokyoreporter.com/2008/07/02/sleazy-stupidity-at-paradise-tv/
http://www.nigihana.com/forum/japans-paradise-tv-continues-nude-sign-language-news-5777.html
http://www.asianoffbeat.com/default.asp?display=1288

25 Şubat 2011 Cuma

Seks Blogu mu Seksi Blog mu?

Beni bir süredir takip edenler bilir, anlattığım konuyla ilgili yeri geldikçe kendimden de örnek vermekle birlikte kendi seks hayatımı anlatmıyorum. Belki iyi yapıyorum, belki kötü... Kime göre, neye göre... İçimden geldiği gibi,  "gelişine vuruyorum". Ta ilk yazılarımdan itibaren dediğim üzere, benim SEKS hakkında konuşulması gibi bir maksadım, tabiri caizse, bu konuda bir derdim var. Mümkün olduğunca seksin üstüne gitmek, seksin altını çizmek, seksi tartışmak, seksle ilgili fikir çatışması yaşamak, diğer fikirleri duymak, kavga etmek... Bu saydıklarımın hepsi ve dahası, üç maymunu oynamaktan iyidir. Birilerini yazılarımla seks hakkında günde 1 dakika olsun düşündürebiliyorsam, birilerini yazılarımla irite edebiliyorsam, birazcık olsun başarı sağladım demektir.
Ne diyordum, kendimden örnek verirken, kendi seks hayatımı anlatmıyorum... Bu, hassas bir konu, hassas bir denge. Kimileri "çok ciddi konular yazıyorsun" diye eleştiriyor beni, kimileri ise "ilginç bilgiler veriyorsun" diyerek beğenilerini ifade ediyorlar. "Beğenen okusun, beğenmeyen okumasın" demek hem samimiyetsiz olur, hem de reel değil. Burada hepimiz tabi ki okunmak istiyoruz, yoksa oturur evde günlüklerimize yazardık. Ancak sırf beğenilme kaygısıyla yazmak da, beni "ben" olarak ifade etmekten uzaklaştırır.
Tüm bunların yanında, bir de şu denge var; kendi seks tecrübelerimi de harmanlayarak yazdığım bazı konularda gelen yorumlar, konudan uzaklaşıp benim yatağıma yöneliyor (şunu mu seversin, bundan mı hoşlanırsın gibi), çok didaktik olununca da iş fazla bilimselleşip "öğreten adam"a dönüşüyor. Yazılarımın öğreten adam sıkıcılığında olmasını istemediğim gibi, "bacağımı şöyle açtım" ucuzluğuna kaçmasını da istemiyorum sevgili okur.
Bu yazıya başlarken tamamen başka bir yazı vardı kafamda. Kendimle ilgili bir seks deneyimini anlatacakken laf lafı açtı ve buralara geldik. O yazıyı yazıp yazmamak konusundaki tereddütüm, yukarıdaki nedenlerden ötürü, hala kafamı kurcalıyor. O nedenle şimdi sana soruyorum; sence ne yapayım?

24 Şubat 2011 Perşembe

Tacizden Korunmak İçin SOYUN!

Geçende yine şu Prof. Çeker'in tacizle ilgili talihsiz beyanatını tartışıyoruz aramızda. Sevdiğimiz bir ağabeyimiz dedi ki "erkek beyni nasıl işler bak ben size anlatayım. Mesela yazın, plaja gittik, ilk yarım saat bütün bikinilileri tarar gözlerimiz. Ama sonra görüntüye uyum sağlar, alışırız. Bir süre sonra üstsüzleri bile "müstehcen" algılamayız. Buraya kadar tamam mı? Hah, şimdi oradan giyinik bir kadın geçsin, bir de rüzgardan eteği açılsın, bikiniliye bakmayan biz erkekler, açılacak etekten görünecek azıcık bacağı hayal ederiz!".

Bu, daha önceden düşünmediğim, aslında burnumun ucunda olan, çok basit bir açıklamaydı. Bundan ne çok sektör türediğini, ne çok ekmek yendiğini düşünsenize!
Erkek beyni, kadın sahneye çırılçıplak gelse beğenmez ama striptiz yaparsa bayılır. Yatağa çıplak gelirse beğenmez ama hafif içi görünen bir gecelik giyerse delirir.
Demek ki neymiş, tacizden korunmak istiyorsak anadan üryan gezeceğiz!
Beyler, sözüm size; Bedenim müstehcen değil, beyinleriniz müstehcen!

23 Şubat 2011 Çarşamba

Porno Bedeni Demokratikleştiriyor

Ülkemde Seks Fuarları yapılmadığı gibi aşağıdaki haberin benzerleri de gerçekleşmiyor. Blogumda mümkün olduğunca bu tür haberlere yer vermeye çalışacağım sevgili okurum. Yine "ben sen o" okuyacak ama bir, sıfırdan büyüktür!
Beni izlemeye devam edin...

22 Şubat 2011 Salı

Sevişmek Kadar Yakın, Uyumak Kadar Uzak

Geçende bir kız arkadaşımla sohbet ediyorum, yeni bir sevgili edindi kendine.  İlk gece sevişerek başladılar ilişkilerine (ilk geceden "vermek" de oluyormuş demek ki, duyduk duymadık demeyin) bu ara bol bol seks yapıyorlar. İlişkileri her anlamda son derece tatmin edici ancak... Adam saat kaç olursa olsun, seksten sonra kalkıp evine dönüyor. Bizim kız başta biraz bozulmaya yüz tutmuştu ki, kendini kasmaktansa açık açık sormayı tercih etti. İyi de yaptı, kendini yiyip bitireceğine, bir an önce öğrendi neymiş ne değilmiş. Adamdan şöyle bir açıklama geldi "birlikte uyumak, bir sonraki aşama. Biz henüz o aşamaya gelmedik, hepsi yavaş yavaş, zamanla olur".
Bugüne kadar birçok adamla uyudum. Sevgilim olanla da, one night stand olanla da... Sevgiliyle uyumak bana göre çok huzurlu, çok güzel, hele ki horlamıyorsa! Ama insan bazen sadece sikişip evine gitmek de istiyor doğrusu... Bunu bir gurur meselesi yapmamak lazım galiba. Biz kadınlar birlikte uyumak konusunda sanırım erkeklerden daha hassasız. Seks sonrası adamın kıçını dönüp yatması, yada kalkıp evine gitmesi bizi bozuyor. Erkekler bunu bizim kadar mesele etmiyor galiba. Birlikte uyumaktan hoşlanan erkekler de vardır muhakkak ama bunu kadınlar gibi bir "kriter" haline dönüştürmüyorlar bugüne kadar edindiğim tecrübeye ve anlatılanlara göre.
Sevgiliyle uyumak (yada bazen sevgilinle olan samimiyetine güvenerek, bu akşam yan odada uyumak istiyorum demek) tamam. Peki ya one night stand sonrası birlikte uyumak? Biraz önce o en özelini açtığın adamla, biraz sonra iki yabancı olmak... Ne ironik değil mi? İnsanoğlu çok karmaşık bir hayvan, anlamak zor...
Olay sekse ille de duygu katmak zorunda hissetmekten kaynaklanıyor galiba. Halbuki seksin içinde duygu olması şart değil. Olsa muhakkak ki güzel olur, ona bir itirazım yok ama şart da değil işte. Kendimizi kalıplara sokuyor, "ayıp olmasın" filan diye kalkıp gidemiyoruz, ya da "haydi sen artık git"... Bazıları da (çoğunlukla kadınlar) erkeğin kalkıp gitmesini "herif sikti, işi bitince gitti" olarak algılıyor. Oysa erkek, durumu duygusallaştırmadığı için, yada verdiğim örnekte olduğu gibi birlikte uyumanın henüz erken olduğunu düşündüğü için, kadının kırılacağını düşünmüyor, olay yerinden ivedilikle uzaklaşmak istiyor. Bunun galiba, biraz da "aman birlikte uyumalara falan kalkışıp kadına yanlış sinyaller vermeyeyim"le de ilgisi var. Erkekler sapla samanı karıştırmak istemiyor!
Seks herkesle yapılacak kadar "genel", uyumak herkesle yapılamayacak kadar "özel"...

21 Şubat 2011 Pazartesi

Bekarlığa Veda Partisi'nde Striptiz

Bundan birkaç yıl önce gittiğim bir bekarlığa veda partisini anlatacağım bugün. Efendim, hanım kızımız bekarlığa veda gecesinin çok özel olmasını istemiş, bir yerlerden de duymuş meğer İstanbul'da yeni trend "striptizli bekarlığa veda" imiş, internetten aramış bulmuş, o gece için birini ayarlamış (meraklısı için söyleyeyim, fiyatlar 100-200 dolar arası değişiyor). Biz yaklaşık 25-30 kız toplaştık bir bara, o gece mekan bize kapatılmış, dışarıdan kimse yok. Önce biraz sohbet, biraz içki... Bir yandan hepimizin gözü kapıda tabi, merakla bekliyoruz. Aramızda birkaç tane de mutaassıp tip var, striptizci gelmeden gittiler.
Neyse lafı uzatmayayım, konu mankeni bir süre sonra mekana teşrif etti, soyunma odasına geçti. Biz de ayaklandık, pistte bir daire halinde duruyoruz.

Striptizci genç klasik fetiş kıyafeti "polis" olarak göründü bir anda. Burada bir parantez açmam lazım hanımlar beyler, striptizciye tekrar döneceğim ama burada asıl görülmesi gereken seyircinin haliydi! Hiç bu tür bir ortamda bulunanınız var mı bilmiyorum ama kadınların çoğunlukta olup, erkeğin tek ve çıplak olduğu bir ortamda kadın milleti çıldırıyor! Zıvanadan çıkıyor! Kendinden geçmiş bir halde avaz avaz bağırıyor, adamı soyanlar mı dersin, polis şapkasını kafasına takanlar mı, copu çocuğun elinden kapıp, kıçına copla vuranlar mı... Ortamda sevgilisi, kocası ya da herhangi bir veya birkaç erkek olsa yapamayacağı şeyler yapıyor kadın milleti, "özgür" olduğunu hissettiği ortamda! Ben striptizciyi bıraktım, kadınları izlemeye başladım sayın okur. Doğrusunu isterseniz uzaktan seyretmemin bir nedeni şaşkınlıkla kadınları seyretmekse, bir diğer nedeni de utançtı. Kadınların bu fazla vahşi hali beni olaydan soğuttu ne yalan söyleyeyim. Utanç dediysem, striptizcinin soyunuyor olmasından değil, kadınların o pirana-vari hali o kadar acaipti ki, bunu anlamanız için o ortamı koklamanız lazım belki de.
Striptizcimiz de zaten soyundu dediysek, donuyla kaldı canım, burası Türkiye! Fakat şimdi doğruya doğru, güzel herifti, zaten mankenmiş. Esmer, ağzı burnu düzgün, kaslı ama öyle ayı gibi değil, uzunca boylu bir tip. Kadınların bu tür davranışına da belli ki çok alışmış, tavırları gayet rahat, kıçını kıvırta kıvırta soyunuyor. Kıyafetlerini bizim üzerimize attığını söylememe gerek yok tabi. Önce askılarını sıyırdı, t-shirt'ünü attı üzerimize. Sonra pantalonunun fermuarını yavaşça indirdi, arada bazı kızlar adama sarılmaya, sürtünmeye başladılar. Adamı atıyorlar, tutuyorlar, ortam kopuk.  Cop sürekli adamı tokatlıyor, çığlıklar artıyor.
İçkinin de etkisiyle seyirci iyice coştu. Bu arada benim biraz uzakta kaldığımı hisseden striptizci bana doğru yöneldi, illa herkesle sürtüşecek! E iyi dedim, ne yapalım artık, belli ki kaçış yok, bıraktım ben de artık ne yapacaksa yapsın. Belimden sarıldı, bir iki sallandık, danseder gibi, sonra zaten diğerlerine yöneldi tekrar. Nihayet striptiz bittiğinde seyirci orgazm öncesi adrenalin patlamasını yaşıyordu adeta. Ön sevişme epey uzun tutulmuş ancak birleşme gerçekleşmemişti! Bunca adrenalin nereye yönlendirilecekti peki şimdi?!
İşte bu noktada mekanda, barın sahibi, barmen vb. birkaç çalışan ERKEK daha olduğu farkedildi. O ana kadar kimsenin görmediği adamlar, bir anda değere bindi! Adamlar da adrenalinin kokusunu almış olacak, bize doğru hamle yaptılar. İşte gecenin asıl görülmesi gereken sahnesi buydu sayın seyirciler! Adamların yanımıza gelmesiyle gömleklerinin yırtılması bir oldu. Hani pirana sürüleri vardır, kurbanına sürü halinde saldırır, saniyesinde posasını çıkartıp, bırakır gider, işte aynen öyle bir görüntü vardı. Adamlardan biri yaklaşıyor, anında birkaç kız saldırıp adamın gömleğini çıkarıp atıyor, adam tam erekte olmuş "ben neymişim be" sanırken sürü arkasını dönüp diğer kurbanına yaklaşıyor. Böyle böyle, ortamda kaç tane adam varsa soyulup gömlekleri kafalarına geçirildi. Adamlar kelimenin tam anlamıyla maymun, "bu azgın karılar kesin bu gece verir" diye ağzı kulaklarında dansediyorlarken bizim bekarlığa veda partisi sona erdi.
Adamlar, "ana, ne oluyor, daha yeni başlamıştık, aman" filan diyene kadar pirana sürüsü taksilere binmiş uzaklaşıyordu. Misyon tamamlanmıştı, adamlar soyulup eli sikinde bırakılmıştı, ötesinde bir beklentisi yoktu kimsenin!
Kıssadan hisse: kadın milletinin ne yapacağı belli olmaz beyler, kendinize mukayyet olun, boşu boşuna maymun etmeyin kendinizi!

20 Şubat 2011 Pazar

Tüm Kadınlar Potansiyel Birer Lezbiyen! mi acaba...

Küçüklüğümden beri kadın bedeni bana çok estetik gelmiştir. Kimi zaman "acaba biseksüel miyim" diye düşünmüşlüğüm de yok değil... Peki biseksüellik nedir? Peki ya lezbiyenlik? Ne olduğumu, hangi kategoriye girdiğimi bilmek için öncelikle bu kelimelerin altını doldurmak gerekmez mi?

En yalın haliyle lezbiyen, "kadınlardan hoşlanan kadın", biseksüellik ise "hem kadın hem erkeklerden hoşlanan kişi". Buraya kadar bir sorun yok. O halde devreye başka bir soru giriyor. Kadın bedenini estetik, çekici, kimi zaman seksi bulmak, beni lezbiyen ya da belki biseksüel yapar mı? Pek çok heteroseksüel kadın da kadın bedenini hoş bulmaz mı? "Tuhaflık" bende mi?

Dr Ben Greenstein adlı zat, "Erkekler, mutasyona uğramış dişilerdir" buyurmuş. Şöyle ki, cinsiyet, X ve Y kromozomlarından oluşur. İki X biraraya geldiğinde dişi, bir X bir Y biraraya geldiğinde ise erkek meydana gelir. Greenstein'ın açıklamasına göre, "anne karnındaki tüm bebekler ilk dönemlerinde dişidir. Sonradan Y eklenmez ise, bebek dişi olarak kalır, Y eklenirse bebek erkek olur." Ayrıca bir ekleme yapmakta fayda var: "mutasyon derken bir olumsuzlama söz konusu değildir. Burada söylenmek istenen, alt yapılarımızın dişi olduğudur. Bunun böyle devam etmesi halinde kadın, dönüşmesi halinde erkek meydana gelmektedir."


Gay'lik, lezbiyenlik konusuna dönüp, bu hipotezle harmanlayacak olursak, erkeklerin gay'liği ile kadınların lezbiyenliği arasında çok temel bir fark ortaya çıkıyor. Bu hipoteze göre X'ten mutasyona uğrayarak XY olan erkek, eğer mutasyon sırasında, herhangi bir nedenle geçişini-mutasyonunu tamamlayamaz ise gay oluyor.
Kadınlarda böyle bir geçiş söz konusu olmadığından, Dr Greenstein'ın bakış açısından bakarsak "gay'lik psikolojik değil, kromozomlarla ilgili, genetikle ilgili, doğuştan edinilen bir durum iken, kadınlardaki lezbiyenlik psikolojik bir olgudur".

Bugüne kadar, bir kadınla tek ilişkim 6-7 yaşlarındayken evcilik oyunu sırasında "karı-koca" gibi davranıp birbirimizi okşamaktan ibaret. Dolayısıyla bu konuda tecrübem var diyemem. Zaman zaman merak etsem de, beni ne kadar tatmin edeceği konusunda soru işaretlerim var. Yine de "kati suretle mümkün değil" diyecek de değilim. Sekste herşey gibi, bunu da bir gün deneyebilirim ve belki de "işte budur" derim, kim bilir... Ama tüm bunlar, hala daha benim biseksüel olduğumun işareti mi, emin değilim. Konuya Greenstein'ın penceresinden bakıldığında, biseksüel olup olmamam sadece bir "ruh hali"...
Dr Greenstein'ın kitabına ulaşmak isteyenler için

18 Şubat 2011 Cuma

Bencilliğin Erdemi

Sekste bencil olmak gerekir! Hatta sadece sekste değil, her konuda bencil olmak gerekir!
Yazıya bu şekilde başlayınca eminim bunu okuyan pekçok insan hemen "yok artık! olur mu öyle şey?" dedi. Öncelikle bencilliğin tanımını yapalım o halde. Bencillik, "ben olmak"tır. Doğduğumuz andan itibaren, hatta anne karnındayken, içgüdüsel olarak, yaşamımızı sürdürmek için, bize faydalı olanın peşine düşeriz. Anne karnındayken, anneden beslenerek büyür, doğduğumuzda meme emer, her türlü derdimizi anlatmak için ağlayarak kendimize yardım- fayda sağlarız. Büyüdüğümüzde de durum farklı değildir, hayatta kalmak için, kendi faydamız için mücadele eder, kendimizi tatmin etmek için çabalarız. Bu, her konuda böyledir. Sevdiğimiz, tutku duyduğumuz şeylerin peşine gideriz. Kendimizi "ben" olarak var etmenin adıdır bencillik. Türkçe'de nedense olumsuz olarak kullanılan bu kelime, "çok bencilsin, sadece kendini düşünüyorsun" lafları, kendimizi suçlu hissetmemize neden olur. Oysa "ben"i düşünmenin neresi yanlış?
Önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi, bedenlerimizi tanımıyor, seks sandığımız birşeyler yapıyoruz el yordamıyla... Birçok kadın daha aynada kendi cinsel organına bile bakmadan, mastürbasyon yapmadan, erkeğe zevk vermekten bahsediyor. Hoş, sözüm sadece kadınlara değil. Kadın erkek pek çoğumuz cinselliği git-gel'den ibaret sanıyor. Hanımlar, beyler, derdini söylemeyen derman bulamaz! Cinselliği konuşmadıkça, tartışmadıkça, nelerden hoşlandığımızı, neleri sevmediğimizi söylemedikçe yatakta mutlu olamayız. Dahası, bunları konuşacak mertebeye gelmemiz için öncelikle nelerden hoşlandığımızı, nelerden hoşlanmadığımızı bilmemiz gerekir. Bedenimizi tanımamız, kendi cinselliğimize sahip çıkmamız, mastürbasyon yapmamız, kendimizle iletişime geçmemiz gerekir. Dokunmakla ellemenin farkını bilmemiz, gerçek "ben"i keşfetmemiz gerekir.

"Partnerimin zevk alması bana da zevk verir" diyenler olacaktır muhakkak, buna bir itirazım yok. Partnerimin gözlerinde zevk pırıltısı görmek beni de şevklendirir. "Partnerini boşver, kendi zevkine bak" demiyorum kuşkusuz. Bencillikten kastım bu değil! Benim derdim, seks sırasında tamamen partnerinin zevkine odaklananlar. Karşınızdakine zevk vermeye odaklanırken, kendi bedeninizi ihmal etmeyin!
Erkeğine zevk vermek isteyen kadın! Kadınını Nirvana'ya ulaştırmaya çalışan erkek! Partnerimi uçuracağım diye çabalarken kendi bedenine ihanet ediyorsun!

(Bencilliğin Erdemi- Ayn Rand Plato Film Yayınları)

16 Şubat 2011 Çarşamba

Türkiye Erotik Film Festivali

Ülkemde üniversite profesörleri tecavüzü kadınların dekoltesine bağlayadursun , dünyanın çeşitli yerlerinde her sene erotik fuarlar, erotik film festivalleri gerçekleştiriliyor. Aşağıdaki bu erotik film festivali posterini çok beğenirim. Ülkemizde de nicelerinin yapılacağı günler olması ümidiyle...


15 Şubat 2011 Salı

Sanal Kimlikler ve Erkekler

Bu yazıyı özellikle beylere yazıyorum, yorumlarını bizlerle paylaşırlarsa sevinirim.


Burada "kadın özgür olsun", "yatakta rahat olmaktan çekinmesin", "ilk geceden yatmaya korkmasın" vs diye maskelerinizin arkasından ahkam kesen siz erkekler, sevgiliniz, eşiniz veya partnerinize de buradaki gibi mi davranıyorsunuz yoksa dışarıda gerçekleştiremediğiniz "ben"i burada mı tatmin ediyorsunuz?
Gerçek kimliklerimizle tartışamayacağımız, tartışmayı bazen tercih etmeyeceğimiz konuları, daha özgür tartışmak adına bir takım sanal isimler alıp buraya doluştuk, çok güzel de... Bir süre sonra burada da bir kimlik oluşturuyor, "beni samimi, içten, cool, metroseksüel, vs. olarak tanıyor, seviyorlar, bunu bok edip cemaatle papaz olmayayım" demiyor muyuz?
Samimi olmanız dileğiyle...

Not:Bu  yazıdan, "sadece erkekler sanal kimlik oluşturuyor" diyormuşum gibi anlaşılmasın, kadın erkek hepimiz sanal kimliklerimizle buradayız. Ancak, bu yazının konusu geniş anlamıyla sanal kimliklerimiz değil, daha dar anlamıyla "sanal kimliklerinin arkasındaki erkekler". Daha kapsamlı bir "sanal kimlik" yazısını başka bir gün yazacağım...

14 Şubat 2011 Pazartesi

Futbol ve Seks

İlk kodlanmanın önemli olduğunu yazmıştım... Ve bu konuya tekrar döneceğimi ...Önceden okumamış olanlar, bu yazıya devam etmeden önce önceki yazıyı okurlarsa, neden bahsettiğimi buradan yakalayabilirler.

İlk kodlanmayı bu kez başka bir yönüyle ele alacağım; erkekler ve ilk tecrübeleri... Dedik ya, ilk kodlanma önemli. İlk tecrübeler, bir ömür takip ediyor bizi, hayalet gibi. Bazen hafif sıyrıklarla, bazen onarılamaz travmalarla... Ve bu travmaların oluşması için illa ki uç örneklere (tecavüz vb.) gerek de yok. Bazen çok acemice yapılmış bir "ilk seks", kişinin ömür boyu seksi "kötü, can acıtıcı" veya belki de "sıkıcı" olarak kategorize etmesine neden olabilir. Kuşkusuz, iyi bir ilk tecrübe yaşamış olanlarımız da vardır, ancak şu an konumuz onlar değil. Konumuz, "kötü ilkler" ve bu ilklerin bizde bıraktığı izler.
Ülkemizde cinselliğin tabu olduğu hepimizce malum. El yordamıyla birşeyler öğrenmeye çalışıyor, arkadaşlarımızdan, dergilerden, internetten yalan yanlış bilgiler edinmeye çalışıyoruz. Cinsel eğitim zaten yok. Tersine, Erzurum Kış Oyunları'nda prezervatif dağıtılıyor, "kültürümüzde yok" diye Türk oyuncuların odalarından geri toplatılıyor! Ve bunun gibi daha birçok örnek...
Bunların üstüne üstlük, erkekler "Türk kadınları vermeye kasıyor" diyor, kadınlar ise "Türk erkeği, verince kaçıyor, beni hafif kadın olarak görüyor" diyor, kimsenin birbirine güveni yok cinsellik konusunda.
Hal böyle olunca, erkeklerin çoğu ilk tecrübesini genelevde yaşıyor, oralarda "milli" oluyor. Para karşılığı seks, bazı erkeklerin tercihi; böyle söyleyen pek çok erkek var, biliyorum ama ben para karşılığı seksi değil, "ilk tecrübenin genelevde yaşanması"nı tartışıyorum bu yazımda.
Çocuk, (erkek diyemeyeceğim çünkü genelde ilk tecrübeler çocuk yaşta, bir ağabeyin elinden tutup geneleve götürmesiyle oluyor, "haydi gel erkek olmaya götüreyim seni" diyerek) korku, endişe ve heyecan karışımı tuhaf duygular içinde geneleve gider. Onun gibi birçok çocuk görmüş olan hayat kadını, "gel koçum" diyerek çocuğu odaya alır, 2-3 dakikada, haydi bilemedin 5 dakikada işini görüp çocuğu boşaltır (yada boşaltamaz çünkü çocuk heyecan ve endişeden ereksiyon olamaz) ve gönderir. Sonrası hayat kadını için "sıradakiiii!", çocuk içinse "neydi şimdi bu, erkek mi oldum ben şimdi" gibi tuhaf bir iç boşalması. Ama orada asıl yaşanan travma şu; çocuk, cinselliği boşalmak zanneder, seks o çocuğun beyninde "boşalmak" olarak kodlanmıştır. Zaten kapıda bekleyen ağabeyi de "ne oldu lan, yapabildin mi?" diye sorduğunda, boşalıp boşalmadığını sormaktadır, çünkü zaten o ağabey için de seks skordan ibarettir. Çocuk 1- Kadın 0. Kaç kere siktin, o kadar skor!
Oysa, az sayıda da olsa, bazı erkekler (ve kadınlar) bilir ki, boşalmakla orgazm birbirinden farklıdır. Boşalmadan da orgazm olunabilir, HAZ almak, boşalmakla bir değildir!
Seksi futbol zanneden erkekler ise skor peşindedir. "Kaç kere siktim, kaç kere geldin, kaç dakika sürdü..." bu erkek tipinin tek kaygısıdır. Oysa, haz almak, skor yapmaktan daha önemlidir! Seks, kaç kere gidip geldiğinden çok daha komplike, çok daha zevkli bir "spordur"!

meraklısına, futbol ve seks geyiği aşağıda: (aşağıdaki yazı internetten alınmıştır, benim üretimim değildir)
 -ikisinde de pozisyon zenginligi esastir.
- ikisinde de çamurlu ortam sevilmez.
- ikisinde de motivasyon neticeyi etkiler.
- ikisinde de çocuklar problem olur.
- ikisi de şifreli kanaldan yayınlanır.
- ikisinde de skor önemlidir.
- ikisinin de magandası çekilmez.
- ikisinde de 'ilk kez milli' olunur.
- ikisinde de frikik vardir.
- ikisinin icrasi için de tesis gereklidir.
- ikisi de nadiren ertelenir.
- ikisi de ısınma hareketleri gerektirir.
- ikisinin de paralı yapılanında menajerlik sistemi vardır.
- ikisinde de sakatlık riski vardir.
- ikisinde de deplasman korkusu yaşanır. Tek bir farkla , futbolda elle oynamak yasaktır , diğerinde serbest.

Göğüs Farkıyla Anafikri Solladım!

Aldığım yorumlara bakılırsa "gerekirse sik, yeter ki elleme" adlı dünkü yazımda kendimden verdiğim örnek, anafikrin önüne geçti, ki bu da yazının başarısızlığını gösterir... Bir dahakine daha somut olmaya çalışacağım, zira ilk kodlanmanın son derece önemli bir konu olduğunu düşünüyorum; benim memelerimi ne zaman ellettirip ne zaman ellettirmediğim ise son derece önemsiz (ya da başka bir deyişle, kişiye özel) bir durum...

13 Şubat 2011 Pazar

Gerekirse Sik, Yeter ki Elleme!

Yazılarımda sürekli değiniyorum; bedenimizi tanımıyoruz! Bedenimizi sevmiyoruz! Daha kendi bedenimizi tanımazken, nasıl ve nerelerden zevk aldığımızı bilmezken, bir başkasının bize zevk vermesini beklemek ne kadar reel? Sanal beklentiler içinde, kendimizi kandırıp duruyoruz.
Bedenimizi, beynimizden ayrı düşünüyoruz. Sanki beynimiz, bedenimizin içinde değilmiş gibi... 5 duyumuzdan bihaber yaşıyoruz, onları sürekli kullandığımızı farketmiyor, yeri geldikçe gelişigüzel kullanıyoruz. Oysa varoluş, beden aracılığıyla gerçekleşiyor. 5 duyumuz her eylemimiz için çok büyük önem taşıyor, cinsellik de dahil olmak üzere. Görmek, duymak, tatmak, koklamak, hissetmek olmaksızın seksten bahsetmek olası mı?..
Her insanın karakterinin farklı olması gibi, her birimizin yaşanmışlıkları, tecrübeleri de ayrı. Ve tabi dolayısıyla, sevdiklerimiz ve sevmediklerimiz de... Dünyaya geldiğimiz andan itibaren sürekli bir mesaj bombardımanı altındayız. Bu dış etken bombardımanı da yine 5 duyumuz aracılığıyla ulaşıyor beynimize, yeni kokular, yeni tatlar... İlk deneyimlerimizi oluşturuyor, ilk kodlanmalarımızı tecrübe ediyoruz.
KODLANMA: beynin, bir olay veya olguyu, başka bir olay veya olguyla ilintilendirmesi, çağrışım kurması. (Kodlanmaya basit bir örnek; çocukluğunuzda komşunun evinden gelen kurabiyenin kokusunu şu an bir yerde duyduğunuzda, zihninizde çocukluğunuza, komşunun evine dönmeniz.) Kodlanmaların, 5 duyu sayesinde oluşturulduğunu söylemeye gerek yok, şüphesiz...
İlk kodlanma, hayatın tüm alanlarında olduğu gibi,sekste de var. Aslında bu, epey uzun ve kapsamlı bir konu. Üstelik pek çok farklı yönüyle incelenebilir. Ancak ben bu yazımda ilk kodlanmanın kişiyi nasıl etkileyebileceğinden söz edeceğim ve bunun kendimden yola çıkarak örneklendireceğim.
O zamanlar 15 yaşındayım. Yaz aşkım var, ilk öpüştüğüm çocuk... Onun benden önce uzun bir ilişkisi olmuş, ne kadar ne yaşadığını bilmiyorum ama benden çok tecrübeli olduğunu sanıyorum çocuk aklımla. Benle sadece öpüşmek, ki bu bile benim için bir ilk, ona yetmiyor. Bense onu kaybetmek istemiyor, biraz daha diretirsem, sevgilimin benden uzaklaşacağını hissediyorum (yine bir "vermezsem kaçar" hikayesi; ne acı, değil mi?). Nihayetinde bir gün yine öpüşürken, sevgilimin elini itmedim ve ne yapacaksa yapsın dedim. O da çok tecrübeli değil haliyle, 15 yaşında çocuk... Öpüşürken dikleşmiş olan memelerimi, kumandanın düğmesine basar gibi bastırıp, indirmeye çalışıyordu. Hiç zevk almadığım gibi, hem fiziksel olarak canım acımış, hem de duygusal olarak incinmiştim. İstemediğim birşeyi sırf erkeğimi kaybetmemek için yaptırmak, bende üzüntü- öfke karışımı bir duygu yaratmıştı.
Herkesin bir ilki vardır muhakkak, benim dokunulmayla ilgili ilk kodlanmam buydu. Üzerinden yıllar, biri sürü seksler geçti... İlk kodlanma geçmedi. Hala ben ne zaman sekse çok istekli olmasam, memelerimden anlaşılır. Adam o an içime girse, yine renk vermem, gerekirse orgazm taklidi bile yapabilirim, çok istekli olmadığımı anlamasını istemezsem bunu göstermemeyi başarabilirim... Yeter ki memelerime dokunmasın, o an memelerime asla ve asla dokundurtmam!

10 Şubat 2011 Perşembe

Bana Ne İzlediğini Söyle, Sana Niye Sikemediğini Söyleyeyim

İletişim çağındayız, sürekli iletişiyoruz. Televizyon, radyo, internet... Binlerce haber sitesi, facebook, twitter... Doğru, yanlış, gerçek, yalan birçok haber arasında gezinip duruyoruz. Üstüne bir de anlamsız televizyon programları, diziler... Aptal kutusuna bakıp, kafamızı boşaltıyoruz. Beynimizi gerekli bilgilerle doldurmaktansa, boşaltıyoruz sürekli... Kitap okuyan, kendini geliştiren bir millet değiliz, dizi seyretmek işimize geliyor. Vaktimizi değerlendirmiyoruz, vakit öldürüyoruz.
Peki ne var bu dizilerde? Sözüm ona "aşk" var, sözüm ona "evlilik" var, Türk gelenek ve görenekleri var, örf ve adetleri var. Nedir o gelenek görenekler, bizim ahlak anlayışımız nedir? Diziler sağolsun, hepsini öğreniyoruz, aferin bize!
En iyi örneklerden biri mesela Fatmagül, ben en çok onu beğeniyorum! Önce bir manga adam kadına tecavüz ediyor, sonra kadın tecavüzcülerden biriyle evlendiriliyor (ama yoo, o çocuğun suçu yokmuş, o tecavüz etmemiş, sadece oradaymış, sadece seyretmiş!) ve nihayetinde de bu kadınla bu erkek inceden inceye birbirlerine aşık olmaya başlıyorlar! Ne güzel bir aşk hikayesi, öyle değil mi?!
Kanuni Sultan Süleyman'ın Hürrem'le dudaktan öpüşmesi olay oluyor, dizi daha başlamadan RTÜK'e deliler gibi telefon ve mail yağıyor dizi kaldırılsın diye ama Fatmagül'ün tecavüzcüsüyle evlendirilmesi, ona aşık olması normal. İşte biz buyuz hanımlar, beyler. Burada hepimiz suçluyuz! Ülkemizdeki taciz, tecavüz, ensest olayları o kadar çokken ve biz bunları hasır altı ederken, Fatmagül'ü seyretmeye utanmıyoruz. Dahası, piyasada Fatmagül donu, Fatmagül bebeği satılmasına da "ne yaratıcı şu benim halkım" diye takdir ediyoruz. "Fatmagül bebeği, ister tecavüz et, ister koynuna al yat!" Aferin bize...
Asıl altını çizeğim konu ise şu: dizilerde "bekaret zarı", "gerdek gecesi", "evlenmeden olmaz" ve daha birçok mesajı alttan alta yiyor, kuzu kuzu sindiriyoruz. Cinselliğe bakışımız yönlendiriliyor; yanlış normlar ediniyoruz. Erkeğine "evlenmeden önce olmaz" diyen kadınlar, kadınına "eğlenilecek kadın var, evlenilecek kadın var" diyen erkekler yetiştiriyoruz. Aşkı, cinselliği ayaklar altına alıyoruz! Porno filmlerden edindiğimiz yanlış bilgiler ise başlı başına bir yazı dizisi. Kadınlar 90-60-90, erkekler top model, saatlerce sikiyor. Bunları seyredenler de "demek seksin doğrusu bu" sanıyor, "ben niye 90-60-90 değilim" diye bedeninden soğuyor kadınlar. Erkekler ise porno filmlerdeki gibi sikmeye kodlanıyor, ön sevişme filan yok!
Cinsel eğitim ise sıfır! Elalem uygulamalı cinsel eğitim dersi verirken, bizim ülkemizde bu konuyu konuşmak bile ayıp, yasak...
RTÜK, seks içerikli yayınlara kırmızı nokta koyacağına, bu dizileri kaldırtsın önce! Bize daha fazla Müjde Ar lazım...

9 Şubat 2011 Çarşamba

Mastürbasyonuma Dokunmayın!


Mastürbasyon... Kadınlar için tabulardan belki de en büyüğü. Bazıları küçük yaşlardan beri yapar, bazısı yapmaya, hatta bedenine aynada bakmaya bile utanır. Fakat şurası kesin; yapsa da yapmasa da kadınlar mastürbasyon konusunda konuşmaktan korkunç utanır!
Erkeklerde ise tam tersi söz konusu. Küçüklüğünde "en uzağa kim işer"le başlayan sik muhabbeti, ilk ıslak rüyalarını görmeye başladıklarından itibaren "seninki kaç santim", "fincanı dolduracak kadar boşaltıyor musun", "çavuşu tokatladın mı" muhabbetine dönüşür. Utanmak bir yana, bilakis, gururla, yüksek sesle anlatırlar hikayelerini her ortamda.
Kendi arkadaşlarımdan biliyorum, biz kadınlar mastürbasyonu konuşmayız, konuşamayız, yaptığımızı itiraf etmeyiz, yokmuş gibi davranırız. Değil erkeklerle konuşmak, kendi aramızda bile dile getiremeyiz. Bir kısmımız yapmaz da zaten... Ya utandığından, ya zarına zarar gelmesinden korktuğundan. Aptal baskılar yüzünden bedenlerine uzak, yaşayıp gider bu kadınlar. Ne kadar ironiktir bu kadınların partnerine bedenini göstermeye, onla seks yapmaya utanmaması, kendinden utanırken. Seksi bir alış- veriş olarak gören, bir koz olarak gören kadın, erkeğini hoş tutmak istediğinde "verir", cezalandırmak istediğinde "vermez", bu tip kadına göre seks "veriş- vermeyiş" meselesidir, zevk alıp verme meselesi değil. Bunda kadının olduğu kadar, erkeğin de suçu var, kadına yüzyıllardır yapılan baskılar, yatakta kadının fazla tecrübeli olmasını istemeyen erkek zihniyeti ve daha birçok unsur... Bu, başlı başına farklı ve uzun bir konu olduğu için, şu an daha fazla detaya girmeyeceğim konu hakkında.
Hal böyle olunca, kadın seksin zevk için değil, koz olarak kullanılan bir olgu olduğunu düşününce, mastürbasyon yapmayı akıl etmez, gerek duymaz.
Oysa ne kadar önemlidir, ne kadar güzeldir, ne kadar özeldir kendinle kaldığın o dakikalar. Ne istersen, nasıl istersen... Mastürbasyon, seninle bir başkası arasında yaşanan seksten daha özel, tamamen sana aittir, "seninle senin" arandadır.
Nasıl yapıldığına gelince, tabi ki herkesin zevki kendine. Kimisi kendini parmaklar, kimisi klitorisini okşar, kimisi vibratör kullanır... Bir de partnerinin karşısında mastürbasyon yapanlar var. Tahrik edici olduğu muhakkak... Ama bana göre değil. Mastürbasyon, kişinin kendine en yakın olduğu, en "ben" olduğu an... O anı kimseyle paylaşmayacak kadar egoistim o dakikalarda.
Ben mastürbasyonumu kimseyle paylaşmam, o benimle benim aramda!

8 Şubat 2011 Salı

Oral Seks: Yöneten misin Yönetilen mi?

Oral seksi oldum olası çok "özel" bulmuşumdur. Aslında tam olarak aradığım kelime, özelden ziyade İngilizce'de intimate denen bu kelime. Herhangi bir birleşmeden, her türlü pozisyondan daha samimi, daha sıcak, daha hislerine yer verdiğin... Öyle herkese yapmayacağın, yaptırmayacağın... Sevdiğin adama "seni seviyorum" demenin en erotik yolu bence. Hani gecelik bir ilişki yaşarsın da, sonra sokakta yürürken elele tutuşmazsın, "hani dün geceki aşk çocuğundan eser yok şimdi" dersin, oral seks de öyle bana göre, herkesle yapamazsın, herkese yapamazsın...
Oral seksin duygu yönü böyle. Peki ya psikolojik yönü? Erkeklerin de, kadınların da bu konudaki görüşleri kişiden kişiye farklılık gösteriyor. Hem tecrübelerim, hem okuduklarım, hem arkadaşlarımla ve partnerlerimle tartıştığım kadarıyla söyleyebileceğim; genel kanı oral seks yapan kişinin, oral seks yaptığı sırada yönetilen olduğu... Erkeği ele alalım. Kadın eğilmiş, o iktidar sahibi, dimdik siki yalıyor. Erkek ise elini kadının saçına dolamış, bir eliyle saçlarını çekiştirip, kadının kafasını daha da daha da ittirirken, diğer eliyle kadının kıçını şaplaklıyor. İktidar onda, tüm heybetiyle. Öyle değil mi?
Değil işte! Bana göre, değil! O an bütün ipler bende aslında. Onunla bir oyuncak gibi oynamak, istediğim zaman durup, "haydi devam et" diye yalvartmak, sonra ağzımdan çıkartıp biraz oyalamak, sonra yine yine... Hele bir de adamın bileklerini tek elimle tutup onu iyice etkisiz hale getirdim mi... Kim bana yönetilen olduğumu iddia edebilir?..
Sanıyorum erkeklerin büyük bir çoğunluğu, kadına oral seks yaparken, aksini düşünüyor, yani yönetilen olduklarını. Hatta, tam da bu sebeple sevmiyorlar oral seks yapmayı. Sevmeyenler için söylüyorum: beyler, kadınların büyük bir çoğunluğu vajinal orgazm olamıyorlar. Bu nedenle oral seks bizler için bulunmaz bir hazine! Eğer sorun iktidarsa, siz de kadınınızı hem bulutlarda uçururken, hem de ufak taktiklerle "yönetmen" koltuğuna oturabilirsiniz. Ellerini bağlamak bir yöntem olabilir mesela, ve hatta gözlerini.
Tabularınızı kırın, pişman olmayacaksınız!
(To Die For filminde Nicole Kidman'ın Joaquin Phoenix'e oral seks yaptığı bir sahne vardı. Bir anda durup "kocamı öldür" dediğinde Joaquin Phoenix "herşeyi yaparım, yeter ki devam et" diye inliyordu. Maalesef fotoğrafını bulamadım, iyisi mi siz bu filme bir göz atın).

7 Şubat 2011 Pazartesi

Vajinanı Penisleyeyim!

Epeydir blog okumaya meraklıyım, yazmaya yeni başlasam da...
Bayağı sağlam yazarlar var, büyük keyifle okuduğum. Kalemleri de sıkı, düşünceleri de. Çok zeki yazılar var, hele seks hakkında yazılar yazan birkaç yazarı büyük takdirle okuyorum ve bu kadar özgür düşünenler olduğunu gördükçe seviniyorum, umutlanıyorum...
Yalnız biraz canımı sıkan bir konu var, küfür. Evet arkadaş, çok fazla küfür var ortamda. Şimdi bu da nereden çıktı diyenlerinizi duyar gibiyim. Hatta bunu fazla naif bulan, beni muhallebi çocuğu zanneden ve dahi "o zaman seks bloglarında işin ne" demeye kadar götürenler oldu işi kesin. Dur, hemen hüküm vermeden önce yazıyı okumaya devam et hele bir...
Bu, göründüğünden daha karmaşık ve önemli bir konu. İlk yazımdan itibaren anaerkil toplum, kadın bedeni, bedenini tanımak, bedenini sevmek, cinsellikte genel kanılar, tabular vb. noktalara değindim, değiniyorum. (Beni, fikirlerimi tanımak isteyenler, bu yazıyı ve bir de bunu  okuyup, bu satırlara daha sonra tekrar dönerlerse daha anlamlı olur). Bedenimiz, dünyanın en önemli ve en güzel hazlarını yaşamamız için gerekli olan araç. Bu evrende bedenimizle varız, dünyayı algılayışımız 5 duyumuz sayesinde ve çok büyük bir çoğunluğumuz bedenini tanımıyor bile. Aynada amını inceleyen kaç kadın var, haydi dürüst olun.
Bedenimizi tanımadan, zevk almamız mümkün mü? Değil karşındakine zevk vermek, daha kendi bedenine yabancısın. Sen kendini tanımazken, onun seni tanıyıp, doğru algılayıp, sana zevk vermesini beklemen ne kadar reel? Bedenlerimiz bizim kutsal mabedimiz ve biz onun her santimetrekaresini tanımak, sevmek, ona sahip çıkmak zorundayız.
Farkında olmadan, erkekler dünyasının oyununa geliyoruz kızlar. Bizi domine etmeye çalışan, baskı kurarak susturmaya çalışan, ataerkil düzeni sağlamaya çalışan erkeklerin ekmeğine yağ sürüyoruz küfrederek farkında bile olmadan.
Bedenlerimizden utanıyor, organlarımızın gerçek isimlerini kullanmıyoruz! Am yerine vajina, sik yerine penis diyoruz! Seks sırasında, o en özel, en güzel anlarda "sik beni" dediğimizde, seksin tam da kendisinden bahsediyoruz aslında, bu bir küfür değil, o an yapılan fiziksel aktivitenin ta kendisi. Adam sikini senin amına sokuyor, "amını istiyorum" diyor, sen de ona "sik beni" diyorsun. Buna itirazım yok, bilakis, doğrusu tam da bu.
Fakat aynı adam bunu yatak dışında kullandığında "amını sikeyim", hatta "ananı sikeyim", " bacını sikeyim" dediğinde, seksin tüm kutsallığını yerle bir ediyor. Biraz önce sana "amını istiyorum, senin o güzel amını istiyorum" diyen adam, seksi, seni ve senin bedenini ayaklar altına alıyor!
Kelimeler önemlidir. Fiziksel olarak, bedenimizle var olduğumuz bu evrende, iletişimimiz de kelimelerimiz vasıtasıyla mümkün, ve tabi beden dilimizle. Bu nedenle, kendimizi karşımızdakine doğru algılatmak, anlaşılmak istiyorsak, bedenimizi, beden dilimizi ve kelimelerimizi doğru kullanmamız şart.
Kadının cinsellik organının adı AM, vajina değil. Erkeğin cinsellik organının adı ise SİK, penis değil. Vajina, penis gibi tıbbi isimler, bedenimizi bizden ayrı bir organizmaymış gibi algılamamıza neden olmaktadır. Nitekim "vajinanı penisleyeyim" diye bir tabir olamaz, "amını sikeyim" olabilir ancak seksin adı. Lütfen bunu küfür malzemesi yapıp, bedenlerimizden soğumayalım!..

6 Şubat 2011 Pazar

Aşk ve Seks

Kimsenin çözemediği denklem; "aşksız seks olur mu?"
Sevişmekle seks farklı şeyler midir? Hangisi neden tercih edilir, hangisi daha çok zevk verir? ...
Öncelikle aşkın tanımını yapmak lazım. Yok vazgeçtim, aşkı tanımlamayalım, herkesin aşk tanımı farklı. Mesela ben, aşkın gözü kör ettiğine inananlardan değilim. Mutsuz aşka inananlardan da değilim. Bir türlü kavuşamayan Leyla ile Mecnun'lar bana göre değil...
Bana göre, aşk varsa mutsuzluk yoktur, mutsuzluk varsa, o yaşanan aşk değildir. Muhakkak ki ayrılıklar acı verir, ama ilişki devam ettiği sürece, aşkın mutsuzluk vermesi benim kitabımda yok. Her konuda yüzde yüz anlaşamıyor olabilirsin, yüzde yüz uyum yakalamak çok zor, arada bir muhakkak fikir ayrılıkları, tartışmalar, kavgalar olacak ama sürekli bir mutsuzluğun içinde yaşamak.... bunun adı aşk değil, bana göre değil. Canını sıkan, mutsuz eden bu duygu her ne olursa olsun, bunun adı aşk değil.
Seks, sevgiliyle yapılınca illa daha çok mu zevk verir peki?
Şimdi efendim, sevdiğinle sevişmek muhakkak ki güzel. Hem karakterinden, hem sohbetinden, ilgisinden, beyninden hoşlandığın biriyle birleşmek şüphesiz ki çok güzel bir duygu. Ama her sevdiğin adamla ten uyumun mükemmel olamayabilir. Bu da kavun değil ki önceden anlayasın. Adamdan hoşlanıyorsun, tanışıyorsun, öpüşüyorsun falan filan, adını ilişki koyuyorsun, çift oluyorsun, gün geliyor yatıyorsun. Eh diyorsun, fena değil, ilk seferin günahı olmaz. Haydi bir daha deniyorsun, sonra bir daha, bir daha, bir daha... Zamanla birbirini tanıyorsun, boynundan öpülünce çok hoşuna gidiyormuş mesela, yada meğer sol başparmağını emince içi titriyormuş... Deneye deneye öğreniyorsun, zamanla birbirinden daha fazla zevk almaya başlıyorsun... Yine de birşeyler hala tam değil. Belki de hiç bir zaman da tam olmayacak ama bunu düşünmek istemiyorsun çünkü adamla yatak dışında çok iyi bir uyum yakaladınız. Birlikte olmaktan acaip keyif alıyorsunuz, aynı filmlerden, aynı yazarlardan hoşlanıyorsunuz. O da Remy Shand dinlemeyi severmiş, onun da en sevdiği şair Orhan Veli'ymiş...
Bir de adam var, daha biraz önce tanıştın. Ne huyunu bilirsin, ne suyunu. Angutun teki midir, nelerden hoşlanır, iki satır kitap okur mu, o da rock müzik dinler mi... Hiç birşey bilmiyorsun hakkında ama herifi acaip canın çekiyor. Feci bir çekim var aranızda, elektrik dedikleri bu mu acaba?.. Bir kadeh birşey içelim, dur yanağında birşey var, aha yanağına dokundu, birazdan öper de bu seni. Bir de güzel öpüyor, çok fena. Ben bunu alırım bu gece, yarın sabah allah kerim.
Kalkıp eve gidiyorsunuz elele. Kapıdan daha girer girmez yumuluyorsunuz birbirinize. Sanki seni yüzyıllardır tanıyor, tam ensemin o en sevdiğim yerinden tutuyor, hem çok tutkulu ama hem de çok aceleci değil, tam istediğim gibi... Bluzumu çıkarıyor ama sütyenime hemen davranmıyor. Hele hele memelerimi sütyenin altından mal gibi mıncıklamıyor, aferin, herif sanki aklımı okuyor! Ne zaman dominant olacağını, ne zaman benim dominant olmama izin vereceğini de biliyor bak sen!  Sabah kadar dans, dans, dans!
Şimdi bu adamla sabah kalktığında herşey mükemmel olacak diye bir garanti var mı? Yok tabi. Hatta mümkünse, dilini tutmayı başarabilirsen, hiç sohbet edip adamı tanımaya çalışma, bırak bu da böyle güzel bir anı olarak kalsın. Çünkü yatakta muazzam bir uyum yakaladınız diye illa ki hayatta da müthiş bir uyum yakalayacaksınız diye birşey yok. Yok dilini tutamıyorsan haydi bir risk al. Acaba? Ya tutarsa?
Peki ya tutmazsa? Çok aptal bir laf edip canını sıkması, seni ucuz hissettirmesi mümkün. Ya, en kötü bir iki gün üzülür, lanet eder, unuturum diyebileceksen deneyebilirsin. "Yok bu riski almak istemiyorum, kırılmaktansa, onurumla kalkar giderim, herifin adını bile sormaya gerek yok, bu da anılarda güzel bir seks olarak kalsın diyorsan", ona da peki...
Öyle yada böyle, adamın kim olduğu, ne olduğu yada olmadığını bir tarafa koyduğunda, bu Mr X bugüne kadarki sevgililerinden çok daha uyumluydu senle yatakta. Seksin en iyisi demek ki ille de çok aşık olduğun adamla olmuyormuş. Benim tecrübelerime göre böyle... Kim bilir, belki bir başkası için orgazm olmak için aşk gerekiyordur, beyni aşık olmadıkça orgazm için gerekli kimyasalı salgılamıyordur... Kim bilir...

Sokakta Hanımefendi Yatakta Orospu mu Arıyor Erkekler Yoksa?..

Biraz önce yine bu konuda bir yazı okudum. Herşey şuradan başladı, efendim erkekler ilk geceden "veren" kadına sonra ucuz davranıyor, ilk geceden "vermemek" mi lazım, kadınlar neden erkekler kadar özgür yaşayamıyor? Erkek yapınca "şanındandır" deniyor da kadın yapınca "orospu" oluyor.
Öncelikle; OROSPUYUM KARDEŞİM KİME NE?! Sinirlendim yine. Bu konu sanırım benim bam telim, çok sinirleniyorum.
Aslında çok karmaşık değil bu konu bak anlatayım. Böyle düşünen bir adamla hiç işim olmaz, niye biliyor musun, çünkü bu adam üçkağıtçıdır. Bu adamın sana değil, öncelikle kendine saygısı yoktur. Bu nasıl bir ikiyüzlülüktür, sen nasıl aynaya bakıyorsun be adam? Birkaç dakikalık bir haz için bu kadar mı ucuzlaşabiliyorsun, sen nasıl bir amsalaksın?
Seks ciddi bir iştir. Ciddi derken, sıkıcılıktan bahsetmiyorum tabi ki! İki bedenin bir olup, birbirine zevk vermesidir, bundan daha önemli, daha ciddi birşey var mı hayatta? İki dakikalık git-gel'e indirgersen, bu kadar ucuzlaştırırsan, sabahında yüzüne bakmayacağın kadınların gece boyunca peşinden koşup yalakalık yaparsan, senin kendine, bedenine saygından söz edebilir miyiz? Sekse gerçekten önem veren bir adamın konuya bu şekilde bakması mümkün olamaz.
Hah işte böyle düşününce konu hiç karmaşık değil, dimi? Şimdi diyeceksin ki senin hiç başına gelmedi mi? Geldi tabi, gelmez mi? Çok bozuldum, çok kırıldım, çok ucuz hissettim, ben bunu haketmedim diye isyan ettim kaç kere...
Hatta bir sefer "ya tamam gel, bende kal, birşey olması şart değil" diyip, sabahında "yaa kızım, kaç yaşına geldin, hala anlamadın mı? Erkekler tabi ki birşey olması şart değil derler seni eve götürebilmek için" diyen bile oldu bana. Ama bak bu herife önceki gece inadımdan "vermedim" ben, oh olsun! "Ne yani, sen benim gözüme baka baka yalan söylediğini mi söylüyorsun şimdi rahat rahat?" dediğimde de, "erkek o an her türlü yalanı söyler, amma kastın" dedi pişkin pişkin. O yüzden, erkekler, lütfen, biz sikimizle düşünmüyoruz demeyin, kanınız oraya gitti mi, beyninizle düşünmüyorsunuz! Bunu da "ne yapayım, kanım sikime hücum etmişti, seni eve atabilmek için öyle diyiverdim" diye legalize etmeye çalışıyorsunuz, çok ayıp, çok sorumsuzca! Karşında bir insan var, lütfen biraz hareketlerinin sorumluluğunu al, tüm sorumluluğu sikine yükleme, biraz da beyninle düşünmeye çalış!
Şimdi dönelim "kadınlar vermeye kasıyor" muhabbetine. Hele ki Türk kızları çok kasıyor mirim! Arkadaş, ertesi sabah kendimi ucuz hissedeceğime, mis gibi mastürbasyonumu yapar, yatarım aşağı!
Konu konuyu açıyor, bak. Kız hemen verince ucuz damgası yiyor ya, hemen vermemeye uğraşıyor. Hemen vermeyince değere biniyor, ne yazık. Oysa o kadın iki hafta önce de değerliydi, ama ilk geceden verince değeri düşer diye iki hafta kastı mesela. Günü geldi çattı, artık yatılacak. Bu sefer de kadın "çok tecrübeli görünmeyeyim de, beni yollu sanmasın" diye kasıyor. Sonra da gel, orgazmdan bahset, zevk almaktan bahset! Yok efendim sokakta hanımefendi, yatakta orospu olsun'muş. Haydi ya, gerçekten mi?

5 Şubat 2011 Cumartesi

Orgazm Olamayan Kadın Yoktur, Orgazm Edemeyen Erkek Vardır

Aha dedim işte! Şimdi bir kısım erkek bu başlığa sinir oldu, başka bir kısım ise "benden bahsetmiyor" diye omuz silkiyor. İndir o omzu, hepinize söylüyorum.
Yapamıyorsunuz beyler, yaptığınızı sanıyorsunuz. Biz kadınlar orgazm taklidi yapma konusunda çok ama çok ustayız. "Beni kandıramazsın, ben oradaydım, kendi gözlerimle gördüm işte, hatun titriyordu zevkten" diyorsunuz biliyorum, yalaaan, hepsi yalan!

Erkeğin egocuğu o kadar önemli ki, hele ki ülkemizde, biz kadınlar küçüklüğümüzden beri geyşalar gibi eğitim alıyoruz, aman erkeğine karşı gelme, aman ona saygı dıuy, ondan önce evde ol, onu kapıda karşıla, öyle yap böyle yap... Aman o erkektir, ona karşı asi olma... Bak hep bu uysallıktan, asi olmamaktan geliyor biliyor musun, bütün mevzu gelip buraya dayanıyor aslında. Adama karşı gelme, alttan al, pohpohla filan falan derken, kalkıp da "yine yapamadın işte, orgazm olmadım" diyemiyor kadın kısmı. Aslanım, kaplanım diyor, çok iyiydin... Beriki daha da havalanıyor, "kaç kere geldin?", kadında cevap hazır "saymadım!". Ba ba ba ba, saymamışmış, o derece diyorsun, yapma yaaa!

Ben kaç kere bilirim adam işini bitirip tuvalete gittikten sonra gizli gizli mastürbasyon yapıp 30 saniyede işimi hallettiğimi. Yok arkadaş, erkek kadını kadının istediği gibi sikemiyor! (tamam haydi istisnalar kaideyi bozmasın, o da senin hatrın için.)
 Biz kadınlar bu konuyu nasıl çözeceğiz bilemiyorum, bu konu çözülebilecek mi hiç? Çok umutsuzum bu konuda... 2011 Türkiye'sinde hala çocuklara, hatta büyüklere cinsel eğitim bile verilmiyor, el yordamıyla, arkadaştan, eşten dosttan, internetten okuduğumuz birşeyler yapıyoruz. Bloglar birazcık umutsuzluğumu gideriyor, bu konuyu tartışan birkaç birileri varmış, yalnız değilim diyorum ama biz de kendi kendimize söyleyip kendi kendimize okuyoruz. Dışarıda kaç milyon adam var, onları nasıl "adam" edeceğiz?
(Bu konuda daha yazacak çok şey var ama şimdilik diyeceklerim budur.)

4 Şubat 2011 Cuma

Aldatmak...

Aldatma konusunu daha sonralara ertelemeyi düşünüyordum aslında, bugün yazacağım konu farklıydı ancak medyadaki Defne Joy'un ölümü ve ardından yazılanlar beni bu konuya itti.
Defne Joy hakkında yazmayacağım, konu çok fazla yazıldı çizildi zaten. Defne sadece bu konunun esin kaynağı oldu.

Siz hiç aldatıldınız mı? Ben aldatıldım. Pek hoş birşey değil... Peki ya siz hiç aldattınız mı? Ben çok aldattım, hem de birçok sevgilimi...
Bunu gururla söylüyorum demeyeceğim ancak bunu utanarak da söylüyorum diyemem. Hele ki pişman hiç değilim. Anlık kızgınlıklarla, öfke nöbeti geçirip yada intikam amacıyla aldatmadım kimseyi. Sadece aldattım, hepsi bu.
Yazımın başında da dedim ya, aldatılmak çok da hoş birşey değil, evet, ama bunu birçoklarımız yaptık, yapıyoruz... Aldatılmak, bilmediğin sürece dert değil mi acaba? Yoksa asıl en fenası bu mu? Aldatılıyorsun, bunu cümle alem biliyor, ya da en azından 2 kişi biliyor (yetmez mi?), bir sen bilmiyorsun... Yok hayır, bu olmadı. Peki aldatıldığını bilmek mi iyi? Eh bu da çok tercih edilen birşey değil muhakkak. Peki o halde, sırf sevgilime karşı vicdan azabı çekmemek için kendi isteklerimden, özgürlüklerimden ödün mü vereyim? "Sırf" dediysem küçümsediğim sanılmasın ancak, haydi şimdi burada biz bizeyiz, her insan biraz bencil değil midir? Hatta bunu biraz daha ileri götürüp şöyle sorayım; sevgilime olan sorumluluklarım kendime olan sorumluluklarımdan daha mı önemli? Neticede aslolan önce "ben"sem, "kendim"sem, aslolan insanın kendine dürüst olmasıysa, burada tek bir doğrudan bahsedebilir miyiz? Aldatmak denen olgu, medeni insanların bulduğu bir icat değil mi yoksa? Monogami, tek eşle bir ömür geçirmek, evlilik vs. bunlar modern insanın dayatması değil mi?

Ahlak kuralları, etik olmak falan filan... Hepsini ben de biliyorum da, bir an için bunları bir kenara bıraktığınızda, siz de birden fazla insanla, kimseye hesap verme zorunluluğu olmadan, "aldatma" yaftası yemeden, sırf öyle istediniz diye içinizden geldiği gibi yaşamak istemiyor musunuz?
Ben aldattım, hem de çok aldattım. Sadece birkaç ilişkimde partnerimi hiç aldatmadım, daha doğrusu yan gözle bir başka erkeğe bile bakmadım. Ama bunu bilinçli bir tercih olarak, "dur bu seferkini aldatmayayım" diye planladığım için değil, içimden gelmediği için yaptım. Kim bilir, belki de aşık olduğum için, ya da belki o anki partnerimle her türlü tatmini yaşadığım için gözüm sağa sola kaymadı. Evet sanıyorum böyle oldu. Birlikte olduğum adam beni ruhen, manen, fiziksel olarak, her türlü paylaşımda doyurduğu için başkalarını görmedim bile.
Aldattığım anlarda peşinden koştuğum duygu hep heyecan, adrenalindi. Evet, benim aldatma nedenim bu. Herkesin nedenleri farklı olabilir, benim anahtar kelimem adrenalin. Sevgilimde bulamadığım adrenalin duygusunu başka yerde tatmin ettim zaman zaman. İlişkiyi zinde tutmak için, sevgilimle farklı heyecanlar mı denemeliydim? Belki... Ama ben ikinci yolu seçtim. Gurur duyuyor muyum? Aferin bana diyemem... Pişman mıyım? Asla!

3 Şubat 2011 Perşembe

Burçlar ve Seks

Biraz da eğlenceli konulara geçelim canım, çok ciddi gidiyoruz...
Efendim, başta da yazdığım gibi, sanal alemin çok eskilerindenim. Mirc, icq zamanlarindan...
O gün bugündür, ama asıl o zamanlarda, internetin etinden sütünden epey yararlandım.
Bugün, şimdiye kadar birlikte olduğum adamları burçlarına göre değerlendireceğiz. Bunların bir de, dil, din, ırk, sünnetli- sünnetsiz, yaş aralığı gibi kategorizasyonları var ama şimdi burçlar:

Bu kategorizasyon benim tecrübelerime dayanılarak yazılmıştır. Lütfen "yok efendim koç öyle değildir, aslan yatakta muazzamdır" gibi yorumlar yapma, seni tenzih ederim (tabi senle yatmadıysam!)

Koç: Fantazide güçlü, pratikte zayıf. İstekli ancak takımları küçük. Yine de, her durumun bir istisnası vardır, Koç'un istisnalarından biri de bana denk gelmiş demek ki, o yıllarda henüz orgazm olmayan ben, bu adam sayesinde dizime kadar boşalmıştım! Bu adam diğer koçlardan farklıydı zaten, illa parmağımı anüsüne sokmamı filan istiyordu, egzantrik bir koçtu. Diğer koçlardan biri ortalama, diğeri direkt sınıfta kalır. Zaten aleti kaldıramadığından diskalifiye olmuştu.


Boğa: Yatakta çalışkan fakat kendinden emin değil. "Nasıldım" tiplerinden. Kendinden o kadar emin değil ki, iyi birşey yaptığında kadının çıkardığı sesten ürküp, yaptığı işi bırakıyor! Bu adam yüzünden oral seksi inlemeden bitirmeyi öğrendim, büyük işkence! Bir de boğaya seks öncesi fazla içki vermeyeceksin, çabuk su kaynatıyor.

İkizler: Ön sevişmeyi bilmez fakat saatlerce sikebilir. Yalnız, ikizler olduğu için midir ne, benimki kendi cinsinden de çok emin değildi, gay'le biseksuel arası bir yerlerde salınıyordu ama kendi de farkında değildi.

Yengeç: Sabaha kadar öper, bunlardan başka birşey bekleme. Yengeç yönlendirilmek ister, ona bırakırsan öpmekten koklamaya bile geçemez. Ama yönlendirince peşinden gelir, hemen öğrenir.

Aslan: Tavşan gibi. Tabi hızlı seksten hoşlananlara. Çok benim tarzım değil. Hızlıdan kastım sert seks değil, Duracell tavşanı gibi :)  Pozisyon çeşitliliği zayıf, "5'ten şaşma, 6'yı aşma" tiplerinden...

Başak: Görevinin bilincinde ama çok çalışması, sık sık pratik yapması lazım. Teknik puan 8/10, artistik puan 6/10.

Terazi: En iyi seksimi bir Terazi erkeğiyle yaptığımdan, bu konuda çok objektif olamayabilirim :) Hem teknik, hem artististik puanını 9/10 veriyorum.
Birlikte olduğum diğer terazi de fena değildi ama epey anguttu. Seks bittiği an pencereye koşup arabasının hala orada olup olmadığına bakabilirdi mesela, yada seks sırasında tv'ye gözü takılıp "aa dur seinfeld" diyip, onu seyretmeye geçebilirdi. Yine de performansı iddialı sayılırdı.





Akrep: Bir kere, bu Akrep burcu insani iyi öpüşüyor. Hem sevecen hem de ateşli oluyorlar. Kadına, onu istediklerini hissettiriyorlar. Yalnız, yatakta dominant olmayı seviyorlar ki bu kimilerine göre avantajken, kimileri için dezavantaj olabilir. Şahsen ben çok fazla pasifize edilmeyi sevmediğimden, fazla dominans pek bana gelmiyor ancak erkeğin yönlendirmesinden memnun olan kadınlar için Akrep ideal çünkü dominant olmakla ilgili bir derdiniz yoksa, merak etmeyin, Akrep sizi gayet iyi yönlendirir, üstelik ne yaptığını da gayet iyi bilir. Pozisyon çokluğu ve teknik performansı çok iyi, bayanlar emin ellerdesiniz.

Yay: Benim tecrübeme göre, son derece vasat. Bir kere, kendini çok birşey sanıyor, hem de hiç birşey de değil! Ekipmanı gayet yerinde ama kullanamıyor, hemen boşalıveriyor ve herkesi de kendi gibi sandığından, küçük dağları ben yarattım edasında. Bir keresinde daha sütyenimi çıkarırken adamın spermlerinin havada uçuşunu görmüştüm, o derece!

Oğlak: Performansı ortalamanın üstünde ama bencildir Oğlak. Kendi orgazm olduysa tamam, arkasını dönüp uyuyabilir, sen ne yaptın diye sormaz, merak etmez, düşünmez. Yalnız, sabahları çok centilmendir, taze meyve tabağı, kahve ve hatta çiçek dolu bir tepsiye gelir sizi uyandırmaya.

Kova: Bunların da bazısı tavşan gibidir (bakınız Aslan). Yönlendirilmeyi sever, bunu güzel de yapar, fakat asıl uzmanlığı oral sekstir. Kova'nın oral seksini tek geçerim, şiddetle de tavsiye ederim!

Balık: Hoş bir detaycılığı vardır Balığın. Bedenine çok hakimdir bir kere. Üstelik 5 duyusunu da kullanmayı sever; güzel dokunur, loş bir ışıkta sevişmeyi sever, koklamaya bayılır. Başka türlü bir hassasiyeti vardır Balığın, bende de başka bir yeri vardır hepsinden...

Geçenlerde bir de Yılan burcu icat ettiler, onu da denediğimde yazarım artık...

Haydi bakalım, anlatması benden, denemesi sizden. İyi eğlenceler!

2 Şubat 2011 Çarşamba

Zevk Almayı Biliyor muyuz?

Önceki postumda yazmıştım, kendimi bildim bileli sekse meraklıyımdır, hem düşünme bazında, hem bizzat tatbik etme konusunda. Okurum, araştırırım, bedenimi incelerim, aynada uzun uzun... Merak ediyorum, bu yazıyı okuyan sen, hiç bacaklarını açıp oturdun mu ayna karşısına? Baktıysan, mutlu azınlıktansın, gel beri, seninle konuşacaklarımız var. Bakmadıysan, işte senle daha da çok konuşacaklarımız var.
Herkes kendini "ben yatakta çok iyiyim" sanır, yada herkes değilse de, çoğunluk... Peki daha bedenimizi bile tanımadan, onu yatakta nasıl iyi kullanabiliriz ki? Kitaptan okumakla olmaz ki, her bedenin, her ruhun zevk alma noktaları ayrı, bunun herkese uygulanabilecek tek bir kuralı yok ki... Kendini tanımayan, kendini, bedenini tanımayan, okşamayan, sevmeyen sen, nasıl zevk alabilirsin ki?
İnsan bildiği kadar vardır. Bugüne kadar zevk sandığın şey belki de gerçek hazzın yalnızca onda biri, kim bilir...


Kendi adıma konuşursam ben ilk orgazmımı 26 yaşında yaşadım. 6 yaşından beri mastürbasyon yapan ben, gerçek hazzın, o güne kadar yaşadığım zevklerin meğerse orgazm olmadığını, "gelmek" ile "orgazm olma"nın birbirinden farklı olduğunu o zaman farkettim.
Sen de şimdi bir ayna karşısına geç, kendini uzun uzadıya incele. O çok kıymetli bir hazine...