İnsanların mukaddes mabetlerinin kutsal eşiğinden içeri,onlara rağmen adım atmayın...
...
Ben varım. Var olacağım. Ellerim... Ruhum... Bu gök benim... Benim ormanım... Benim dünyam... Bu benim vücudum ve ruhum; aradığım herşey Ben'de... Ben, var olmanın, yaşayan, yürüyen, hisseden canlı bir ispatıyım.
Gören benim gözlerim ve benim gözlerimin bakışı bütün dünyayı güzelliğe boğuyor. Duyan benim kulaklarım ve benim kulaklarımla duyabilmek, dünyadaki bütün sesleri tatlı namelerle süslüyor. Düşünen benim aklım ve gerçekler benim düşüncelerimle aydınlanıyor. Kendi arzumla seçen benim ve yalnızca arzumla seçtiğim şeylere hürmet ve sevgi duyacağım.
İyi, kötü, doğru, yanlış birçok kelime biliyorum. Ama bunların içinde kutsal olan bir tane var, o da "BEN".
Seçtiğim yolu aydınlatan ışık ve o yolun pusulası içimde ve orada her şeyimle; gören gözüm, duyan kulağım, anlayan ve düşünen aklımla ben varım.
Hedefim ve kendimin tek amacı: huzur ve mutluluk. Mutluluk o kadar yüksek bir değer ki, daha üstün bir hedefin bile peşinde koşmaya ihtiyacım yok. Mutluluğum herhangi bir sona giden bir araç da değil. O gidilebilecek en son nokta, ulaşabilecek en büyük hedef. Kendi kendimin hedefi, kendi kendimin sebebi...
Ben başkalarının ulaşmaya çalıştığı sonların da aracı değilim. Başkalarının bir aleti, tornavidası da değilim. Başkalarının arzularının hizmetkarı da, yarasının bezi de, onların mabedlerine adadıkları kurban da olmayacağım...
Ben bir insanım. Bana ait olan bu mucize, benim sahip olduğum ve koruyacağım bir şey; ben koruyacağım, ben kullanacağım ve onun önünde yalnız BEN secde edeceğim.
Sahibi olduğum güzellikleri, erişilmez değerleri kimseye teslim ve emanet etmeyeceğim. Hatta onları istemediğim sürece kimseyle paylaşmayacağım. Onlar benimdir. Yalnız BENİM. Manevi bütünlüğümün hazinesini, bozuk para gibi harcayıp fakir ruhlara, manevi bütünlüğü olmayanlara sadaka olsun diye rüzgarın hakimiyetine terk etmeyeceğim. Bana ait olan, benim sahip olduğum bütün zenginlikleri; düşüncemi, arzumu, hürriyetimi ben koruyacağım. Bunların içinde üzerine en çok titreyeceğim, en ulu göreceğim şey, şüphesiz hürriyetimdir. Onu kimseye teslim ve emanet etmeyeceğim. Hatta kimseyle paylaşmayacağım.
Babama-çocuğuma, karıma-kardeşlerime, hiçkimseye hiçbir şey borçlu değilim. Onlardan istediğim, talep ettiğim bir alacağım da yok. Hiç birinden benim için yaşamasını talep etmiyorum ve ben de hiçbirisi için yaşamıyorum. Hiçbirinin ruhunda gözüm yok ve artık hiçbiri benim ruhuma hasetle bakamaz.
Onların düşmanı da dostu da değilim. Her biri hak ettikleri yerde duruyorlar içimde. Bildiğim tek şey varsa, o da sevgimi kazanmaları için, doğmuş olmaları yetersizdir. Sevgimi hiç kimseye laf olsun diye, sebepsiz yere veremem. Şans eseri yanımdan geçen, yanımda duran, yanımda doğup yaşayan kimse onun sahibi olamaz.
Ben sevdiğim insanlara sevgimle şeref veririm. Şeref ise kazanılması gereken bir şeydir. Bunun yolu da söyleneni düşünmek, istenileni söylemek, emredileni istemek, kısacası yaşamak için yerde sürünmeye rıza göstermek olamaz.
Artık insanlar arasından arkadaşlarımı BEN seçiyorum. Ama arkadaşlar, köleler veya efendiler değil. Sevgimin temeli olan hürmetle bağlanıyoruz birbirimize, mecburiyetle değil. Gönlümün istemediğini yapmayacağım. Gönlümün istediğini seçiyor ve seçtiklerimi sevip onlara hürmet ediyorum. Onların ne esiri, ne de hakimi olacağım. Onlara ne emredeceğim, ne de itaat.
Onlarla istediğim zaman, daha doğrusu karşılıklı arzularımız mevcut olduğu zaman ve arzularımızın devamı süresince el ele sıkışacağız, el ele tutuşacağız, el ele oturup dostluk kuracağız ve yan yana yalnız olacağız.
İnanıyorum ki herkes ruhunun tapınağında yalnızdır ve yalnız olmalı, yalnız bırakılmalıdır. Bırakın herkesin içindeki bu mabet dokunulmamış, lekelenmemiş olarak kalsın. Bırakın insanlar istedikleri elleri, istedikleri sevgi ve şiddetle sıksınlar; insanların mukaddes mabetlerinin kutsal eşiğinden içeri, onlara rağmen adım atmayın.
Bütün ellerin, en kirlisinin bile mıncıklamaya hak kazandığı anda mutluluğumun ne değeri olabilir? Aptalların bile el uzattığı yerde aklımın, sefil ve güçsüzler de dahil olmak üzere bütün yaratıkların tahakkümü altında kalan hürriyetimin ne kıymeti olabilir? Ve yalnız eğilerek, itaat ederek, hürmet etmediğim kişilerin hürmet etmediğim fikirlerini kabul edeceksem, hayatımın ne kıymeti olabilir? Ben, "biz" denen o korkunç hayaleti, esaret, çapulculuk, sefalet, cehalet ve hayasızlıktan gelen bu rezalet kelimeyi ezdim, çiğnedim, mağlup ettim.
İşte gerçek kudretin gerçek yüzünü görüyorum şimdi. Bu kudreti toprağın üzerinde yüceltiyorum.
Bu kudreti insanlar var oldukları günden beri aramışlar, bu bilinmeyen kudret onlara mutluluk, huzur ve gurur vermiş. Bu kudret,bu tek kelime:
BEN
Buraya ve her yere, benim bayrağım ve işaretim olan kelimeyi yazacağım. Bu kutsal kelime:
BEN
(Ayn Rand; "Bencilliğin Erdemi" kitabından)